nedir bu normal? etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
nedir bu normal? etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10/18/21

normallik bilinç gerektirmese hiç çıkarmazdım maskeyi

 Grubun erkek üyelerinden biri sevmediği halde seviyor gibi takındığı maskeden bahsetti; ses tonu, anlatırken ki yorgunluğu eski'yi hatırlattı, "o da zorlanmış olmalı" diye düşündüm.

Epey ağladım o günden beri, bu yas hiç bitmeyecek gibi geliyor artık, tam üstesinden gelecekken bir çıban başı daha patlıyor, her seferinde koca çukurlar kalıyor benliğimde...

Gruptan biri açıkça belli ediyor artık benden pek haz etmediğini, konuştuğumda tuhaf bir sessizlik oluyor bazen, "yine ne dediğimden habersizim galiba" diye geçiriyorum içimden, yine o "değişiksin" lafını duyacakmışım gibi irkiliyorum... aslında bana tepkili olan kişinin davranışı yersiz değil, açıktan ve kasıtlı olmasa da kusurum var bu konuda, yine de... her neyse...

İşimde, evimde, arkadaşlarımla bunca şey yaşanırken niye hep buraya grubu yazıyorum? çünkü güvenli alanımın dışında, kendimi savunmasızca açık ettiğim tek yer burası, buradaki kadar açık olmasam da grup biraz daha savunmasız bölge çünkü adları ve anlattıkları dışında bir şey bilmediğim insanlara adım sanımla kendi gerçekliğimi açıyorum, tehlikeli.... bu kadar risk almaya değiyor mudur?

Eskisi gibi her yalnız kaldığım yerde dans ediyor olsam bunların hiçbirine gerek olmazdı... vücudumun her bir kası ağrıyıncaya, kemiklerimin zangırdadığını hissedinceye kadar yorup sonunda terle karışık tuz döktüm mü gözümden, gelsin deliksiz uykular, gitsin kilolar, oh mis...


1/20/21

Şapşalak

Utanç verici...


Hayatımı böyle sürdürmek istemiyorum, düzeltme çalışmalarım başka utanç verici sahnelerle yüreğime yüreğime iniyor. Yerin dibine geçip yeniden çıkmak ve yüzsüzce bu hayatı böylece devam ettirmek çok sinir bozucu... bunca sakarlık, aymazlık, dalgınlık, pot kırma becerisi bana mı has? kafamı duvara gömmek istiyorum, kıpkırmızıyım şu an... kulağımı mı kişiliğimi mi ne buna sebep bilmem ama ilk değil son olacağa da benzemiyor.


Ben neden böyleyim ya Rabbim...



1/14/21

böyle değildim sonradan oldum

 Memnuniyetsizliğimle de boşanabilir miyim? 


Şükür kötü durumda sayılmam ama bi tatsızlık bi buldum bunuyorumculuktur gidiyor hayırlısı... 


Tabi ki maddi durumum pek iç açıcı değil, insanlarla ilişkilerimde ciddi sıkıntılarım var ama bu değil, yani onlar öyle aşılmayacak şeyler değil... ve lakin ufak tefeke takılmak, anneme atarlanmak, oğlumun saf masum aşkına mum dikmek gibi hiç de kendime yakıştıramadığım tuhaflıklar, bi haller bi haller... 


Normale döneyim desem de dilime yakışmayacak, zira bu zatta hiç olmadı normal... ayarında kalabilmek dileğiyle ne diyeyim...

1/07/21

ökseotu

 Üzüldüğümde kırıldığımda sinirlendiğimde tutmamaya başladım, benim için zor, tanıdıklar için de zor olsa gerek katır tepmişe dönüyor çoğu ve daha tepkili geri dönüşlerle karşılaşıyorum, kim bilir pek çok kişi de benim için geri çekmiş bi şeyler söylemekten kendini belki... Annem dengemin bozulduğuna yoruyor, oysa ben denge kurmaya çalışıyorum kendimce...


Bunca negatif yükle uzun yol yürümek imkansız, aldırmıyorum laf işitsem de, küsene darılana da laf etmemeye çalışıyorum çok tutmadan kendimi tabi... İçerim delik değik nefesimi tutsam kaçıyor bir yerlerden zaten...



3/23/12

huy canın altındadır cancağızım

alışkanlık aşktan betermiş hakikaten azizim...bir haftadır aramadık arkadaş bırakmadım neredeyse, ı ıh kesmiyor, mail, internet sefaları, ders mers, şarkı şiir, yok yok...illa ki bir şeyler eksik...akşam on-onbir gibi kaşıntılar tutmaya başlıyor, bitleniyorum, bir hafta daha yurtdışında olacak bakalım, bahar alerjisinden önce bu ayrılık sıkıntısı derime işleyip beni pul pul dökecek zannımca...nerden icap ediyor bu alışkanlıklar bilmem, maillerimi dakka başı kontrol etmek evvelce yapışıp kalan huylardan, blog yazmak dahi eskilerden kalma bir alışkanlık esasında...huysuzluğum neden veya nereden, muallak hepsi!...

8 eylülde düğünüm var, nikah bir gün sonrasında, farklı şehirlerde, başvuru işlemlerini ayrı yerlerden hallediyoruz, tek başıma başvuru yapmak iyi hoş da değişik, evlililk izni istiyorum pos bıyıklı amcalardan, pîri fâni belediyeciğimiz elini öptürüyor (bir öpücük 58 tl, ucuza gitmiyor muhterem), olay burda bitmiyor elbette, işlemleri yalnız yürütmek ayakta durabilme havaları falan veriyor, gayet fiyakalı, herkesin onu sormasına da tamam, soba borusu değil ya soracaklar muhakkak, benim anlamadığım başvuru için gittiğim her yerde "eşin" ya da "kocan" denmesi, her defasında afallatıyor beni yemin ederim, hele bi durun yahu, alışmam için azcıcık zaman verin, değil mi ama?...

9/25/11

elma dersem çık armut dersem çıkma

takipçileri, blogun müdavimlerini, google hınzırlarını sayaçta tanıma çabaları falan zevklidir velakin malumunuz birini bulunca aklım o kadar havalarda kaldı ki nerdeyse sayacın varlığını bile unuttum, eh unutkanlık pek eğlenceli bir özellik sayılmaz, sıkıcı zamanların birinde eski eğleklerle oyalanmaya başladım en nihayetinde...

demem o ki; beni takibe alıp her yazımın sonunda bundan vazgeçen okuyucu kişisi, çok moral bozucusun yahu!...tamam, kabul, ben de aşıkken hiç çekilir gibi değilim ama insaf, merak ediyorsun işte, ne gereği var yani kendini kandırmaya çalışmanın?

özümde iyiyimdir ama biliyorsun değil mi?

hayatımdaki tek şey aşk değil ama aşk varsa gerisini yazmayı angaryadan kurtaracak nedir ki?

sıradanlığın kıyılarından sana göz kırpıp olağan bir günün akışında, her sene çilelerin odun kılığına girip sırtımda tonlarca ağırlık yaptığından, hamladığımdan, bir haftadır geçmek bilmeyen kas spazmlarımdan bahsedebilirim bu sırada muhakkak yüzümde acılı bir ifade de bulunur; ya da sana çeyizin bir bela olup başıma dolandığına ve kafayı tencere tavayla bozduğuma dair kasvetli fakat sürükleyici bir hikaye de anlatabilirim, bu sırada seni bile telaşa sokacağımdan kesinlikle eminim; ve ve ve tabi ki gönlümün ucu yanık kibritinden, yani cayır cayır bir aşk hikayesinden bahsederim hem de yanan bir insan evladından beklenmeyecek kadar kocaman bir gülümsemeyle... ne istiyorsun? ne okumak istiyorsun cancağızım? bunları bir kenara bırakıp sana yalanlar söylememi mi? uyduruktan martavallar mı üfüttüreyim? en kolayı öylesi olurdu fakat bilmelisin, zora koşmayı severim.

9/08/11

sadelik iyidir, boşluk değil.

hayatımı basitleştirmenin karışıklığa neden olduğuna dolayısıyla hayatı fazla kurcalamamak gerektiğine karar verdim, oldukça ironik oldu ama durum bu!

9/03/11

dur ve derin bir nefes al

bütün sinir uçlarımı oklara takıp germişler sanki...sanırım yay için de ses tellerimi kullanmışlar, kendi sesimi tanıyamıyorum, tiz, keskin ve kısa cümlelerle dolu...hay aksi...belki de yay boğazımdır, soluk borumda tuhaflık var, nefes almak giderek daha da zorlaşıyor, sadakta ok gibi beklerken o bir nefeslik vakte ihtiyacım var, eh ne de olsa odak uzaklığı fazla, ok yerini bulacakmış gibi değil pek...

şakinleşmeliyim ve saçmalamayı kesmeliyim.

8/11/11

haftasonundan bu yana

kendimi iki dudak arasına alınmış, çiğnenmiş ve kusulmuş gibi hissediyorum, peki bu normal mi?

7/19/11

herhangi bir gün

yalın bir hayat yaşıyorum, süregiden haller sessiz ve sakin görünüyor ama kör noktalarım da yok değil hani!...dünyayı değiştirdiğimi sayısız kere hayal ettim fakat hedeflerim hep asgaride...ömrümce sevmeyi sevilmeyi bekledim fakat sevince bir yanım hep tetikte...standart dışı zamanlarım oldu fakat yaşarken baz aldığım hep sıradan şeyler, harici vakitler sıradan kılıflarda...bildim bileli inançlarım yalnızca beni bağlar, tartışmalı konulara girmekten sakınırım ama içten içe en doğrusunu bilirim sandım oysa inanmaktan daha mühimi olmaktı, olduramadım, ezberler bozuldu, anlamlar evrim geçirdi, öyle böyle derken masumiyet yalan oldu, kalan değerlerime gözüm gibi bakayım diyorum ama sakınan göze çöp batıyor işte n'aparsın?!...

bazı insanlar görüp imreniyorum, hiçbiri benden daha zeki ya da daha yetenekli değil ama yaşama becerileri had safhada, hayranım.

6/29/11

biz eskiden eskiden can tüketirdik haybeden...

hayallerimi baskılıyorum bir süredir ve fakat yerli yersiz sınırlamalar pek iyi sonuçlar vermeyebiliyor, malum... açıkçası hayallerden feragat etmek -hatta mümkünse göründüklerinde kaçmak- pek de iyi fikir değilmiş; böylesi oldukça kuru, yavan ve renksiz...gereklilikler doğrultusunda gerçekleştirdim düşleri, neye yaradı peki? artık mutlak gördüğüm gerçekler bile bulanık, gereklilikler gerçeklik için hiçbir anlam taşımıyor, halt ettim yani, yine...şimdi ne yapmalıyım? artık vazgeçmek bir seçenek değil, mecburum, fakat neye?!

olmadık şeylerin ayağı yer görmeyen hayalleri uçuşuyor gözümün önünde...koyversem? her şey olacağına varır, inanıyorum buna, en nihayetinde olup biteni göğüslemek dışında yapılabilecek ne var ki? hem zora gelmek iyidir ama hayali sağlam kazığa bağlamak da ne yani, ipleri kıracak düşler her daim var.

olanın bitenin farkındayım ve aklımdaki soru işaretlerine rağmen önümde net biçimde görünen bir nokta söz konusu, kararlıyım; umutlu yanımdan vazgeçmeyeceğim! geçer yol orda bir yerde ve ben dirayetsiz davranıp salıversem ne hayalbazlığımdan eser kalacak ne umuttan...ne yaptığımı biliyorum bu noktada, bu elimdeki tek tutar dal.

1/18/11

keyifler nasıl?

keyfim bu ara pek ehil değil, çılgıncasına coşmuş durumda, arada dibe vuruyor ama onun hırçın coşkunluğunu artıran da bu zaten! ciddi hiçbir şeye kafa yorasım yok, ben salladıkça zorunluluklar da beni yakamdan tutup silkiyor, hırlaşıyorum kendimle bakalım nereye gidecekse böyle!?

gün itibariyle sevdiğim askerliği paketleyip anılarının müsait bir rafına kaldırmış durumda, seviniyorum fakat acayip derecede hüzünlüyüm, nasıl desem, sevinçle hüzün arası dengesiz bir ruh hali işte...

evlilik arefesinde olabilirim, ciddi bir yıkımın arefesinde olabilirim, sonsuz bir mutluluğun eşiğinde duruyorum belki de, bir uçuruma gözü kapalı yürüyor olmam da muhtemel...herhalukarda korkuyorum öyle böyle değil!

bu sefer cidden akışına bıraktım, çevreden 'yapma! etme!' tepecikleri yükseliyorsa toprağı bağrıma katıp akıp geçiyorum, yol bulamadığım kayaların etrafını dolaşıyorum kendimi kayaya çarpa çarpa…

göl gibiydim evvelce, durağan sevgilerim oldu benim, hep sevdiğimle kaldım, biriktim, yosun tuttum, taşmam ve akışkanlığıma yol bulmam için gerekiyordu belki bu, hani bana öyle geliyor ki öncesinde aşk adı verdiğim ne varsa bu akışa hazırlanmam içindi, yönümü bulmak için yönüm şaşmalıydı, olamaz mı?

ona 'ruhu revanım' dedim, ben için özel bir söz bu, akar da yatağımı bulur muyum, 'su gibi aziz olasın' dilekleri makbul olur mu -en azından şimdilik- bilinmez, korku da burada bir yerde giriyor devreye zaten, bir yarık beni içine çekiyor sanki ‘ipincecik akacağım dik yamacın birine meylediyorum; görülesi bir şelale fakat ummanı bulamamış umduklarıyla kalmış özünden kaynağından ırak kalmış bir ırmak sayacaklar beni' diyorum, şeytan ordan dürtüyor 'akışına bırak' neyse ne işte...'yatağına kırgın ırmaklar' adında bir kitap var, adıyla parçalıyor beni, 'katı olan her şey buharlaşıyor' adındaki kitapta da hissetmiştim bunu, buharlaştığımı...ve fakat asiye göksuya ve barajlarla durdurulamış daha nicesine yakınım, kol kolayım, iç içeyim hatta, defalarca o sularda yıkandım.

evet, tuz tadı var bu sonda... ama hayır, gözyaşı değil akıttığım, bir birlikteliğin coskusu bu, çılgınca bir umut, denizimin tuzlu suyu...imkansız mı? duyunca kocaman gülümsediğim o sözü tam buraya çakıvermeli işte "imkansız, reddedilmiş mümkündür"

8/19/10

nette gerçeğe ayıp olmalı mı olmamalı mı?

dün arkadaşlarımdan biriyle hararetli biçimde ‘sanal-gerçek’ tartışmasına girdik, sanalla avunanlara acıdığını söylediği an  koptum tartışmadan, ben  kendimi sanalda avutuyorum, evet, acınaklı tarafı nedir ki bunun? sanalı bağımlılık kabul eden zihniyetin madde bağımlılığından müzdaribim ben de…soyut gerçeklik kabul edilemezse matematik safsatadan ibaret demektir, sanalın temellerindeki tüm o sıfır birler kaskoca yalanlar, hatta tutulan tüm muhasebe defterleri, köprülerinizin dayanıklılığına güvence veren onca ölçülü biçili rakam hepsi ama hepsi yalan… yıkın duvarları, içgüdülerinizle kurduğunuz yamuklar size yeter!

kendine çok farklı sanal kimlikler edinen insanlar olduğu doğru ama onların bir parçası hatta belki de şizofren yanlarını kontrol altına almanın en güvenli yolu onlar açısından, sanalda maskelerden bahsediliyor gerçekte olsa fark edilebileceğinden falan, bence asıl bu türden avuntu tehlikeli olan, kendini uyanık sanan gafillerin şekerlemesini bölen dolandırıcılar yok mu hayatta, anlatın desem anneler-satıcılar-dolandırıcılık ekseninde gelişen bir hikayesi vardır her birinizin, muhtemelen…

yıllardır tanışık olduğum birini yakından tanıma aşamasında bambaşka bir portreyle karşılaşmayı bekleyebiliyorsam ve tanıdıkça şaşırtıyorsa harbiden, sanaldakiler hakkında da tehlike opsiyonuna sahip olacağım elbet, aklıma şaşacağım satır aralarını okudukça, yeri gelecek kahrolacağım… yine de bırak artık “sokağa çıktım adamlar gözleriylen yediler” paranoyaklığını mümkünse sözleriylen yaptıklarını varsaymayıvereyim.

itiraf edeyim sanal yollarla tanıştığım bazı insanlar yüzünden fazlasıyla kırılıp incindim fakat tüm bu insanlar ağaç kavuğunda yaşamıyor bunu görmezden gelenlere inanamıyorum ben, kötülük gömlek değil ki bilgisayar karşısında giysin, gerçek hayatta hatalarından soyunsun, yok öyle bir şey... bir insan üslubunu değiştirir hikayesini değiştirir ama zekası açılıvermez, bakış açısı genişleyivermez, algısı güçleniverip on kaplan gücünde olmaz, laf kalabalığı olur olsa olsa...

tanıdık bir yüze sevgiyle bakıp tek kelime etmeden derdini anlatmak apayrı bir güzellik onu inkar edemem ama neti bunca yadsımak yok yahu, iş değil.

8/10/10

düşe kalka ömrü yedik bitirdik, iyi mi?

haftasonu 'başlangıç' filmini seyrettim, adamlar rüyaya bile art niyetler sokup alengirler çilengirler çeviriyor, eskilerin karabasan tabir ettiği budur sanırım, hani üçlerin yedilerin kırkların insana garez ettiği düşünülürmüş ya rüyalarda, şu dönemde insanların kendisi ecinni olmuş mübarek… filmi sevmedim, bir ara “sıkça uyanıp uyku sorunu çekiyor olmam rüyalardan sıkıldığımdan mıdır nedir” diye düşünmedim de değil hani… oysa rüyalar özeldir benim için en yakın arkadaşım aşık olduğunda erkekler ilgimi çekmeye başladı, tam o sırada rüyada üst üste üç kez aynı adamı görüp kafayı takmıştım, nasıl havaya girmişsem artık çevremdekileri bile adamın eninde sonunda karşıma çıkacağına ikna etmiştim, bak o da yalan oldu gitti!

ilkin her şey düş gibi başlıyor, ne zaman ki düş kurmaya başlıyorum gerçeklik algılarım cozutuyor, tam bu noktada çuvallıyorum işte… hayal etmişsem gerçek olmayacağını bilirim, koşullanmışlık varmış gibi böyle dümdüz bakınca ve fakat hayali gerçekleştirmekteki sunilik irrite ediyor beni, muhakkak yapmacıklık giriyor işin içine, hayal özentisi sahtelikler, peh… içten içe hayal ettiğim şeylerle gerçeklerin ayrı gayrı durmasını istediğimden midir nedir, hayallerim uğruna ne kadar yırtınsam da gerçekleştiremiyorum, hem deli gibi isteyip hem olmamasını dilemek çelişkinin danişkası velakin kim demiş mantığın ustasıyım, çelişmezlik yasalarının hastasıyım diye, hıı?

dün hayal kurarken yollarımızın kesişmeyeceğini anlamıştım, ona da anlattım hatta… gördüğüm düşü hayra yorup kimselere anlatmasa mıydım?!

7/30/10

gayet normal

yürüyüşten dönerken bir anneyle iki çocuğuna rastgeldim, oğlan habire annesini çekiştirip kadını bezdiriyor kız da dalgın dalgın önde yürüyordu, anne dayanamayıp oğlanının ensesine şaklattı, hemen acındırma pozlarına yattı tabi kerata... neden sonra  çocuk kardeşine ufak bir bakış attı, anne bir oğlunun ağlamaklı suratına dikti gözünü bir de kaldırım taşlarını saya saya kendi halinde yürüyüp giden kızına baktı, tekrar tekrar baktı hatta göz ucuyla birkaç defa, durup kızının da ensesine patlattı bir tane, oğlan kendini acındırmayı kesmişti oysa... "adaletine tüküreyim kadın" dedim, yüzüne değil tabi, haybeye...