ev halleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ev halleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3/04/24

tatlı yiyip tatlı konuşmanın acı bilançosu

Yürüyüş havaları başladı şükür, kilom yine vahim vaziyetteyken iyi oldu. 

"Yeni bir ben" keşfedeyim derken gün geçmiyor ki yeni bir sağlık sorunu keşfetmeyeyim... kırkı devirmek bunu gerektiriyor demek ki... yok aslında dürüst olayım yaşlandıkça yuvarlacık hale gelmekten oluyor benim tüm hastalıklarım... 

Randevu alıyorum oğlum soruyor "kadın doğum mu dedin?", şaka yollu "ne doğumu canım evlensem haberin olurdu" diyorum daha da telaşlandığını görünce "şaka şaka" diyorum ama kuşkulu gözlerle bakıyor -on yaşında, az anlatsam detay istiyor, çok anlatmak için tıfıl- kadın anatomisiyle ilgili bir sıkıntı ama sağlık biriminin adını söylemek bile bela... jinekoloji desem iyiydi.

Yine "kilo ver" dedi doktor, bunu üç senede farklı branşlarda beş doktordan duydum, her yaz yaklaşık 10 kilo verip kışa verdiğimden fazlasını alıyorum, yıldan yıla ortalama kilom artıyor... lanet bir kısır döngü...

Bu yaşta hayata yeni başlangıçlar yapıyorlar ya merak ediyorum, çok mu çürüğüm?

8/26/23

"çaresizliğim; çaresiz değilim"

 Çevremde ölüm kol gezmeye devam ediyor, lisede çok yakın olduğumuz bir arkadaşımın önce annesi birkaç hafta sonra abisi vefat etti, gidemedim, geç duydum, zaman mekan uymadı ama açık ve net vefa gösteremedim, aynısı halamın kocası için de oldu, iş dedim, çocuk dedim elzem görünen geçerli pek çok sebep vardı ama vefa yoktu o işte... aynısı bana olsa üzülürüm; ve fakat şu saatten sonra vefa bekleyecek yüzsüzlükte değilim, güç bulabildiğimce uzanmaya çalışıyorum değer verdiğim insanlara ama yalnızlık daha tatlı geliyor... aslında acı ama kolay olan bu... ölümden korkmadığımı düşünürüm genelde ama duruma bakınca durumu kabul etmeliyim, arkadaşıma karşı mahcubum ama dayımın cenazesine bile gönüllü gitmedim, y.ablanın öldüğünü sakladıkları için bir umut son anlarında yanında olabilmek için İstanbul'a koşmak istedim vefatını duyunca ayaklarım geri geri gitti... anne tarafından en büyük kuzenim 2 ay önce vefat etti, izin alabilirdim, haftasonuna kadar bekledim, iş arkadaşımın babası vefat ettiğinde maddi olarak elimden geleni yapmaya hazırdım ama cenazede en fazla on dakika durabildim...travma mı? korku mu? psikolojik bir rahatsızlık mı? sadece şımarıklık mı? gerçekten bilmiyorum.

Annem bir süredir hasta, onun hastalığından önce sıkı diyet yapmış ve spora abanmıştım bir ayda10 kiloya yakın verdim ama onun hastalığıyla beraber bütün enerjim terketti beni, spor yapıp ter atarken yediğimin iki katını mideme indiriyorum ama yapılması gerekenler için bile kılımı kıpırdatmıyorum, anneme iyi baktığım söylenemez, oğlumla tatili değerlendiremediğim de aşikar, ben açıkça isteksiz ve yorgunum.

Bir zamanlar "sevmeye yeteceği" olduğuyla övünen ben, nasıl sevileceğini unutacak kadar şuursuzum şimdi.

Kendimi bu kadar suçlu hissettiğim halde neden böyle tercihler yaptım?  

Yalnızken ölüm beni daha çabuk yutuverecekmiş gibi hissediyorum yine de sımsıkı sarılıyorum yalnızlığa, aşk-nefret ilişkisi mi anlamış değilim peki ölüm korkusu bunun neresinde?

Yanımda biri olsun istiyorum, huysuz-yalnız ihtiyar olma düşüncesi uykularımı kaçırıyor fakat sevmek şüpheli bir korku tüneli, sevilmek fazlasıyla yorucu, vefa bozuk para gibi tüketilmiş nereye gittiği bilinmeden...

kendime gelmek istiyorum artık ne zaman dağılacak beynimdeki sis, kalbim ne zaman pasını pisini atıp yeniden atmaya başlayacak, ölüm korkusu diye zırvalıyorum ya ne farkım var ölmüşten, benden geriye ne kaldı merak ediyorum!?

11/14/22

arda kalan


Dün oğlumu almaya geldi babası, otogara çocuğu ben bıraktım, birbirine bakmaya korkan iki kişi haline gelmek tuhaf... ben çocukla ilgili bir şey yazıyorum -sözcükler zaten diken üstü- karşı tarafın profil fotoğrafı çift kişi oluveriyor, çocuk rahat olsun diye "içerde konuşun" diyorum eve girmiyor, bu sefer evliliği konusunda daha özenli diye umuyorum... ikinci şık beni bir psikopatmış gibi resmedip kendisinin yalanına inanmış olması ki suçluluk hissetmemek için bunu bile yapabilir, inandığı yalanlar yüzünden inandırıcıydı çoğu zaman... umarım ikinci ihtimal kuruntumdan ibarettir, sıkça abarttığımı inkar edemem.

Bu iki yabancı karşısında, sperm bankasının başarılı bir işiymiş gibi hissediyor mudur oğlum? yapay tavırlardan bıkmış mıdır?  tuhaf hissettiğine eminim... zeki ve algısı kuvvetli bir çocuk, zoraki gülümsemesini ne zaman görsem ruhumun paramparça olduğunu hissediyorum.

Babasızlık konusundaki tecrübelerime rağmen baba yokluğuyla baba yoksunluğu farklı elbette... ben elimden geldiğince doğru olanı yapmaya çalışsam da aynı duyarlılığı çevremden sadece umabiliyorum, üvey babam konusunda ne tür densizlikler yaşadıysam oğlumun da benzerlerini yaşıyor olması muhtemel...

Sürekli nasihat modunda olup, ben de böyle şeyler yaşadım mesajı da bir yere kadar... artık o yaşı geçiyor, korkuyorum, doğru olan ne emin değilim... ikimizin de onunla derin bağlar kurmada başarılı olduğunu düşünmüyorum, kendimle ve hayat zorluklarıyla boğuşmaktan ona mutlu anılar vermekte zorlanıyorum, babası oldum olası uzak akraba modunda... mutlu bir çocukluk geçirmesini her şeyden çok isterdim.

6/10/22

Ayrı gayrı

 Bir yıldan uzun süredir oturduğum evde apartmanın grubuna yeni eklediler beni, yönetici seçimi varmış yönetici adayı bey, "burada filanca oturmuyor mu, akrabası mısınız"la başladı, o kadar vahlandı ki bir yıldır varlığımdan haberi olmamasına "abim ilgilendi taşınma işlerimle" falan diye teselli etme zorunluluğu hissettim.

Dün akşam grupta sürekli konuştu insanlar, site yönetiminden şikayet edildi, apartman bütçesini mi ayırsak diye beyin fırtınası flan yapıldı, goygoylarla bitti olay...

Sabah sabah ömer adında birinden gelen mesajla şok yaşadım, "Ayrılalım" tövbe bismillah kimsin adam? derken bir baktım gruba yazmış, yönetimi kastediyor, kahkahalarımı tutamadım :P

Yok, yok iyi değilim, aklım saçma şeylerle fazla meşgul yine, bir eğitim, gelişim, motivasyon beynimi doğru yerlere salacak mecra gerek... araştırdığım online eğitimlerin birine acilen başlayacağım fakat hala gülüyorum :)

4/03/22

hoşgeldin iki gözüm

Ramazan ayına, ilk oto yıkama deneyimim -fiyaskom da diyebiliriz- buzdolabının azizliği, bir nevi zorunlu bahar temizliği, ıslanan halılar, bayılacak kadar yorgun bir bünyeyle hızlı bir giriş yaptım.

Bu sene misafir ağırlayabileceğimiz için heyecanlıyız biraz... evimin eksikleri ve düzelmek bilmeyen bütçem, küçük işlerle uğraşmamak için bin dereden su getiren tamirci abiler vs. dolayısıyla mutfaktaki çekmece halen kopuk, tadilat girişimim daha da beter hale getirmişti durumunu, ev kontrolleri yapmayacak bu meselelere takılmayacak yakınları çağıracağım o nedenle... ben böyle desem de davet etmek zorunda hissedip her odada ayrı renge gireceğim, sofra düzeninde yarışmacı arkadaşlara başarılar dileyecekmişsecine gerilim hissedeceğim birilerini de çağırırız illaki... neyse, söylenip bereketini kaçırmayayım.

Yine her zamanki gibi kendine has havasıyla esiyor ya, seviyorum ramazanları... 


3/22/22

değişik

 Yine buraya yazıyorum, yine aynı şarkılar dönüyor kulaklıkta, ayrılığa dair, ağlak, saçma derecede bam telime dokunan ne kadarı varsa sırada, liste yapmıyorum oysa elim gidip duruyor olmalı youtube benim yerime yerin dibine geçiyorum düşen her damlada...

Kitaplarda, filmlerde, şarkılarda, zeki görünen pek çok şahsın dilinde değişim var, iyi veya kötü yerinde saymaktan iyi diyorlar genel itibarda veya ben öyle anlıyorum yapamadığımdan gocunarak belki... değişmek çok zor.

Bir süre önce kollarına atıldığım adamdan sakınmak, kabuslarında görmek, tutup bir de çocuğuna "onu ara, onu sor, ondan uzaklaşma" diye salık vermek daha tuhaf elimde olsa anılarımı en kuytuya kilitler fersah fersah kaçardım dolaylarında olmaktan kendi yapmadıklarımı en sevdiğine gümüş tepside sunmak bir tür iki yüzlülük, küçük de olsalar hissediyorlar ama peki ya ona sövmek yerine hep aşktan ve güzel zamanlardan bahsetmeyi istemek oğluma ya buna rağmen uzak kalmam gereken biri olması ben anlıyor muyum da ne demeli kuzuya... ağlamak için kendimi zor tutuyorum böyle zamanlarda, anne olmak yerine dizinde hıçkırıklara boğulmak ve miniğimin saçımı okşamasını istemek geliyor içimden... oysa kızgınca bakıp, tüm bu mesafeleri anlamasını, odama babasıyla konuşurken dalmaması gerektiğini açıklıyorum, anlamıyor, o kadar anlamsız ki anlatmayı geç ağzımdan çıkanı duymak bile tüketiyor, kalbimi kırıyor bu saçmalık...

Öylece bu durumdan sakınıp görmezden gelsem, konuyu olduğu gibi kapatsam daha kolay daha az kafa karıştırıcı, karşı taraf için de rafa kaldırması daha kolay bir mesele olacaktır muhtemelen ama olmuyor, kıyamıyorum, babasız büyümüşken yabancılaşmasını izlemeye dayanamıyorum, yanacağını bile bile bir alev çemberine atlamak saçmalığın daniskası...

 Sadece varlığıyla kırılıp etrafa saçılan özgüvenin üzerinde parende atmak gibi onu çocuğuna övmek, kendi varlığını sorgulatan başka türlü bir yıkım... ilerde "bunu benim için yapmanı istemedim, böyle yaparak her şeyi daha kötü hale getirdin" diye suçlaması olası yavrunun fakat bu benim seçimim, yemişim acısını sızısını... ayrılırken birlikte olmaktan daha çok acıtacağının farkındaydı ama aklımı korumalıydım... buna da dayanırım son raddeye gelene kadar, olduramadıysam olmayıverir.

Değişmeliyim biliyorum, değişen sayısını arttırmak sorunu değiştirmeyecek... rengi ne acaba? sis bulutunda her şey pastel tonlarda...

2/04/22

n'aber dostum, hadi kal sağlıcakla

Garip bir barışma teklifi, daha garip varsayımlar, güç bela hizaya çekilen sohbetin ardından günlerce baş ağrısı çektim, ciddi bir teklif olmadığının gayet farkındayım velakin söylemek isteyip de söyleyemediklerimin tam yeriydi... uzun uzadıya yazdım, onunla bir ilişki hevesi veya aşk devam ettiğinden değil, içimde kalınca beni zehirlediğinden... yazının sonuna veda mektubumu iliştirip, başlığa özet de geçtim: "güzelce vedalaşalım".

Onu bilemem ama vedalaşamamak içime dert olmuştu -çift olarak başarısız olsak da 20 yıllık arkadaşımdır kendisi- burnumuzdan gelmesine karşın bunca zıtlıkla 9 yılı aynı çatı altında geçirebildiysek arada hatır gönül çok olduğundan...

Çocuk olmasa görüşmemeyi tercih ederdim ama makul mesafede, maskelenmiş, steril bir iletişim ortamı sürdürmek durumundayım.

Aramızdakiler tarih oldu, ne çocuğu boşa ümitlendirmeye ne de geçmiş için dalaşıp yavruyu üzmeye değmez, ebeveyn olarak en azından onun mağdur olmamasını sağlayabiliriz diye umuyor, mümkün olduğunca net sınırlar çiziyorum.

Miniğimin gözleri feldür füldür bu aralar, gülüyor mu üzülüyor mu belli değil, burda olsa çözerdim dilini, uzaktan uzağa şirinlikler şakalar yapıp rahatlatmaya çalışabiliyorum sadece...

1/24/22

araf

Ara tatilleri hiç sevmiyorum, evde yine bir başınayım... oğlum bana kafadan izin yazıyor, "müdürünle konuşurum ben, iyi adamdı hani, söyleyelim benimle kal" diyerek ikna çabalarında, babası karantinada olduğu için cumaya kadar görüşüp görüşemeyecekleri belli değil, çok hevesliydi gitmek için ama elden bir şey gelmiyor.

Bir zamanlar sabaha kadar kustuğu kovayı tutup endişeyle ağladığın, bir başka zaman vurmak, ısırmak istediğin adamın hasta olduğunu duyup hissizleşmek tuhaf...bu beni kötü biri mi yapıyor?

Acaba diyorum sevme yeteneğimi de mi yitirdim, ona karşı bu hissizliği yakalayabilmek için... kötüyüm ben, pisim, çirkinim, sevilmeye değmem... 

İnsanlarla konuşmaya bile zorluyorum kendimi, insan severdim ben, aramasam aklım kalırdı, sormasam merak ederdim, gitmesem de tüm samimiyetimle birlikte hissettirmenin yolunu bulurdum, yok mu oldu sevgi yetim, peki sevdiğim insanlar... hayatımın 20 yılında özenle biriktirdiğim tüm insanları son 10 yılda bozup harcamışım demek ki...

1/04/22

kar leoparı


Oğlumla ilk kumaş boyama denememizi yaptık, acemi işi olsa da çok eğlenceliydi.
 yıkanınca renk atacak mı merak ediyorum.

 

12/13/21

zeytin dalı


Zeytinlerimiz simsiyah olmuş, rüzgarın hışmıyla dökülse de yağmurla verimliliğinden yitirse de harika görünüyorlar... 

"Zeytin gözlüm" en güzel iltifatlardan biri bence, sadece yeşil gözlülere söylenemeyeceği işte simsiyah tanelerden belli... ışıl ışıl gözlere bu iltifat, parıldayan bakışlara...

Zeytin hasadından tükenmiş vaziyette çıktık, şükür ki bu yıl tutma senesiydi, seneye vermeyecek... hepi topu 3 ağaç ama paslı gövdeler için düzineler dolusu geldi, yemek kolay da emeği hayli zor zeytinin, çekirdeğini atarken bile eliniz titriyor... 

Oğlumu ilk kez zeytine götürdüm, çocuk işçi çalıştırılmaması fikrine desteğim sonsuz "istiyorsan yardım edebilirsin ama çalışmak istemezsen sakın çalışanlara engel olma" dedim demesine fakat ilk saat istifasını verip kuzenlerinin de aklını çeldi, curcunaya kattılar bahçeyi... sonuç itibariyle vücudumuzdaki tüm kaslar ağrıdığı gibi sesler de kısıldı gün sonunda... maksat toprağa yabancı kalmamalarıydı ama olgunlaşmamış canım portakalların suçu neydi, doğaya saygı duymak neredeydi hiç o konuya girmek istemiyorum.

Manevi olarak da yorucuydu, abime kızgınlığım geçmiş olsa da haksızlığa uğramışlık hissi geçmedi, yine de evine gittim birlikte çalıştık, yedik, içtik... konuyu bile açmadı, kendini suçlu gördüğünü sanmıyorum, beni en çok kızdıran bu -eski de pişmanlık emaresi göstermiyordu- abime aşırı tepki göstermiş olmam muhtemelen bu tavırdan ölesiye nefret etmiş olmamdan... açıkça yanlış yapmışsın bana, bir özürden alıkoyan ne olabilir anlayamıyorum.

Büyüğüm olsa da büyüklük bende kalsın madem, bunu da yazıp bu köşeye geçelim gitsin, çözmek mümkün olmuyor ne de olsa...






12/06/21

el yapımı allı pullu balo maskesi

 Eski bir arkadaş aynı zamanda uzak sayılmayacak bir akraba geldi geçen gün ev ziyaretine, bana neden hiçbir yere gitmediğimi sordu, daha hayatım hakkında hiçbir fikri olmadan... biliyorum akraba ziyaretlerine, çok değil üçüne beşine gitsem "koca arıyor" yaygarası kopacağını, herkesin kocasını hangi köşeye saklayacağını bilemez gözlerle beni süzeceğini... kan böyle bir şey, çektiği kadar çektiriyor.

Duymak istediği üç beş cümle söyledim "toparlanamadım" dedim, eskisinden daha asosyal olduğumu ilave ettim, 'bak sosyal medyada gezmek bile külfet' demeye getirdim, yalan değil bunlar tam olarak ve fakat tarihi geçmiş laflar, yedim gitti, mideme dokunsa da akrabaların dedikodu hedefi olmaktan iyi dedim, depresif deli imajı daha çok uyuyor bana, kim olduğumu hiçbiri umursamasa da...

Bu maskeyi sezmiş olsa gerek çocukluğumun maskeli bir anısını hediye etti, hatırlamak güzeldi, "o maske çok hoşuma gitmişti, birlikte bana da yapacaktık yaptık mı hatırlamıyorum" dedi, yapmamışızdır muhtemelen... ben yüksek motivasyonla iş yapıyorsam iyi iş çıkarabilirim ama bunu seri tutamıyorum, benimle ilgili müthiş anıları olan insanlar var ama bunda sürekliliği yakalayabilen çok az, verebileceklerim sınırlı benim, benden ayran gönül çıkmıyorsa yapıma pek uymadığından...

Bir de "çok değişmişsin, sokakta görsem tanımazdım, gözlerin bile farklıymış gibi" dedi, dürüstlüğünü takdir ettim, ilk kez yüzüme söylüyor biri, ben o yabancıyı her gün aynada gördüğüm için alıştım sayılır ama o minicik kız çocuğunu çok özlüyorum, kıymasaydım ona, koruyabilseydim... o tren kaçtı çoktan...



11/29/21

"başımı sokacak evim olsun"


 Sırf işten zihnimi uzaklaştırmak için kaçtığım hızlı pazartesiye merhaba...

Yavaş şehirler (cittaslow) zamanında en ilgimi çeken projelerden biri olmuştu, hala merak ederim öyle bir şehirde olmak kişiliğimden yaşantıma her şeyimi etkiler miydi diye...

Salyangozlara bir tür yakınlık hissettiğim doğrudur... şayet bir sabah kalktığımda böceğe dönüşecek olsam hamam böceği kadar dayanıklı bir şeye değil kesin evini uzvu gibi gören bir salyangoza dönüşürdüm. Oğlum da muhtemelen her daim telaşlı bir yusufçuk olurdu.

Bir böceksavar yüzünden böceğe dönüşen bir yığın insanı anlatan kore işi "jungle juice" okuyorum, altyapısı muazzam temellere dayandırılabilecek bir konunun kuşa çevirilmesine bakmak canımı sıkıyor, "japon mangalarının tadı başka" demeden edemiyorum. 

Tüm eksiklerin tuhafların hatta sapkınların yer bulduğu bir zamanda kafası değişikler hala en büyük sorun... kastım marjinal güruh değil bu arada, modaya veya moduna göre değişikmiş gibi takılmak da değil dediğim, çarşı her şeye karşı hiç değil... marjinallik genellemelerine bile aykırı bir "değişiklik" tutumu; deli desen deli değil akıllı desen hiç değil kendi şahsına münhasır zat...

10/19/21

-13

"Babaannemin İçine Uzaylı Kaçtı" kitabını ilk kez duydum ve epey süre kıkırdadım durdum, pek ciddi eğitim eleştiriyorduk meslektaşımla ama bütün ciddiyet yalan oldu... ha gülüyorum ama kuvvetle muhtemel seneye benim oğlanın eline de düşecek bu kitap.

Hafif peltek konuşuyor yavru, okuduğu her hikaye sevimlilikten yıkılıyor, ister istemez gülüyorum, nesli tükenen hayvanların acıklı hikayesini anlatan bir seriye başladık, onu bile sırıtarak dinliyorum, çileden çıkıyor bizimki... 

Kitaplığın bağış zamanı geldi yine, bayat ve tatsız geliyor elimi attığım kitaplar, çocuk kitapları bölümü desen raflarını aşmakla kalmadı diğer raflara kaçak üst kat çıktı resmen, en ufak boşluklara bile sıkıştırılmış hikaye kitapları, dergiler...

Ev çok düzensiz... eşyalar eski evi hatırlattığı için midir bilmem eğreti duruyor sanki... oysa ananesi reklamlardaki evi övünce evin erkeği "en güzel ev bizim ev" diyerek koydu noktayı, bu kadar benimsemesini beklemiyordum, cidden çocuklar daha çabuk adapte oluyor.






10/13/21

Hasret uçurdu perdeleri cama iki damla yaş düştü

 Son zamanlarda anneme fazla tepkiliyim, durduk yere değil elbette ama haddimin üstünde... o üzülünce benim de kalbim darmadağın oluyor.

Eski'yi özlüyorum bu ara yine nerden estiyse... belki anneme haksızlık ettiğimden onu hatırlıyorum, neler hissettiğini daha iyi anlıyorum belki, hak vermiyorum ama o kadar yabancı ve anlaşılmaz gelmiyor o zamanki tavırları...

Sevdiklerimi incitmekten nefret ediyorum, dilimin ucuna sevgi cümleleri geliyor asla kelimelere dönüşmüyor, düşünmek bile beynimde şimşekler çaktırıyor, bir sürü korkunç sahne geçiyor gözümün önünden -diyorum ya kendi hatalarımın üstündeki perdeler kalkıyor bir bir- onun yaptığı korkunç şeyler değil de benim yol açtığım dehşet anları aklımdakiler...

Ben yolumu şaşırdım, kendime eziyet ettim, sevdiklerime zulüm oldum, kul affeder mi bilinmez, Allah beni de sevdiklerimi de şaşırtmasın, affetsin.

Şimdi filmlerini sevdiğim bir oyuncu kadar uzak... yaşananlar sanki film icabı... çocuk oyuncunun performansı inanılmaz, kadına biraz gıcığım ama adam çok yakışıklı, gerçek hali uyuzmuş diye duydum, pek yakıştıramadım ikiliyi, yine de böyle son mu olur, pek severim bu yönetmeni belki modumdayken oturup yeniden izlemeliyim.

Hayat bakalım bana daha ne roller biçeceksin ne duygular yükleyip ne tiradlar yazacaksın...



10/06/21

an

 Yaylada bir örümcek ağı vardı,  örümceği göremedim ama ağlar hem güneşle ışıldıyor hem de havada asılı rüzgara direniyordu, fotoğraflamak istedim, cep telefonu kamerası da bir yere kadar işte, görmedi... belki milyonlarcası fotoğraflandı, belki sayfalar dolusu yazıldı benzer anlar için ama kendime saklasam ziyan olacakmış gibi hissettirdi.

Yeğenlerime gösterebilseydim annem ağı parçalamadan belki şu an bahsediyor olmazdım ama güzeldi, narin görünüşünden beklenmeyecek kadar güçlü...

Bazısından bahsedince büyüsü bozulur... olmayacak dualardan biri oluverir de "başka şey dileseymişim" dediğin an vardır ya, o "başka şey" de atmosferi yok eder; sevin işte, bir şey de kursağında kalmasın, nedir bu kendine eziyetin... 

En çok da kıymeti sonradan anlaşılan anlara üzülürüm, 'bilsem keyfini sürerdim' dediklerine işte, yazık tutunsan kazınmamış hafızaya, unutsan pırlanta yüzüğü denize fırlatmışsın gibi hissettirecek, hafif rahatlık katmerli ziyan...


Evdeki eşyaları azaltmak istiyorum, hele bir oda var "sal beni ikimiz de rahat edelim" der gibi... balığımızın keyfi yok o bile stres yapıyor.

9/17/21

Güneşin okşadığı yağmurlar aşkına...

Buraya grup sonrası yazar oldum, sanırım oraya biriktiriyorum içimdekileri kalanlar da burada...

Buraya açıktan yazamadığım, beyazlar arasına sakladığım mektubu grupta sesli okudum, gerildim, sesimin titremesine engel olamadım ve bir şekilde oradakilerle ilk kez söylenip durmaktan ötesini açtım şahsım adına, aynı içtenliği birkaçının mektubunda da yaşadım, hepimizin çok farklı hikayeleri olsa da aynı acıyla cebelleşiyoruz.

Umarım iyi gelir hepimize...

Bu işe başladığımdan beri aklımdan uzaklaştırmayı başardığım -kaçmak yerine yüzleşmeliymişim o ayrı tabi- pek çok kaygı yine başımda... bazen başımı ağrıdan kıvrandıracak kadar çok ağrıtıyor yarayı deşmek.

Vücudum da hatırlıyor o günleri, mide ağrılarım arttı fakat o zamanki gibi dişlerimi sıkıp iştahımın limitini kırmıyorum çok şükür, bugünlerde biraz kilo bile verdim.

Duygularımdaki kaos öfkeyle son bulmuyor o zamanlardaki gibi; savaşı yaşamak gibi değil de savaş kalıntılarının sergilendiği müzelerde gezinme rahatlığı içinde "vay be neler yaşanmış" havasında...

Biraz da rahatsızlık hissi var, sebebinden emin değilim... tahminimce, onu başkasına ait görmeye başladım, elalemin adamını böyle olur olmaz düşünmeyi vicdanım kabul etmiyor.

Çok alakasız olacak ama yağmurda ıslanmayı eskiden neden öyle çok severdim hatırladım, o kadar tatlı bir yağmura yakalandım ki dün, ılık, incecik, oğlumun öpücükleri kadar sevimli... 

Geçen yıl kış ortası taşındım tek yağmur hatırlamıyorum, kafam biraz yerine geliyor mu ne...

8/31/21

"Yemi sarı arabamla ez, resmimi cama yapıştır ki özlemesinler"

İzin su gibi geçti gitti, oğlum yanımdayken her şey daha renkli daha canlı...


Sıcak yüzünden planladığımız gezilerin çoğunu yapamadık, yine de huzurlu ve güzeldi. Yayla, deniz, müze, yürüyüş falan derken epey de yorulduk, üstüne okula hazırlık maratonu da eklenince yavrumun pestili çıktı, yalnız neredeyse yazmayı unutacakmış garibim, okuması tamam ama kalemi tutuşu bile bozulmuş iki ayda... 


Karşı komşunun yeğeni -bizim hızır ablamız- yok bu sene, iş bulmuş başka şehirde, teyzesiyle kalmayacakmış... onun için sevinsem de oğlum ağladı duyduğunda, neyse ki odi gitmedi, anane korkusuyla köpek alamasak da komşudaki odi'yi sahipleniyoruz iyi kötü...


Kömür ve Kılıç adında iki balığımız var şimdi, kaplumbağalarını halen gözleri dolarak hatırlayan oğlum adına bolca dua ediyorum, Allah uzun ömürler versin onlara diye...


Boşanma sonrası toparlanma grubuna katıldım, sanal olduğundan mıdır nedir sarsak bir grubuz, epeyce de güvensiz... bir yerden başlamak lazım, yardıma ihtiyacım olduğunu kabullenmek büyük adım benim için, herkes "çok güçlüsün" dedikçe öyleyim sanıp görmezden geliyorum aksayan yanımı... motoru yakmadan, diyabete teslim olmadan neredeymiş sorun anlayalım, yağla suyla oluru var mı bakalım, olmadı psikolog yolu gözükür, hayırlısı...

8/12/21

düşünce düş kurabildiğin yaralar var, o da güzel...

Oğlumu özledim.

Bir kase kırdım evden çıkarken, evdeki diğer yara bandını bulamayınca oğlumun bantlarından kullandım, bandı bile neşelendiriyor keratanın... çiçekler içinde evler, bulutlar üstünde toplar, güneşli günler... 

Oğlum için kullandığım her sefer -acı çekmesine dayanamadığımdan muhtemelen- işe yaramaz gelirdi, iyiymiş aslında, kuzucuğun minicik çiziklere bile kullanmak istemesine şaşmamalı... 


Yarın yaylaya arabayla gitsem cuma akşam trafiğinde çok tehlikeli benim için, diğer türlü de sefer saatleri uymuyor, öğleden sonra izin almam gerekiyor ki neredeyse her cuma izin ister oldum, laf işiteceğim haklı olarak.

Gece arabayla çıkmayı tercih edeceğim diye düşünüyorum, hayırlısı...


 

6/04/21

Ustam tavana da mı el atsak?

 Banyo akıtmaya devam edip alt komşuyu çileden çıkarınca önceki sucuyla basitçe çözülemeyen sorunları tesisatta aramak icap etti, haliyle her yer kırılıp dökülecek ve yeniden yapılacak. 


Mutfakla ilgili hayaller boyut değiştirdi -bunca borç içindeyken yıkılsa bile idare etmek durumundayım- çekmeceleri abim açılabilir hale getirecek, sehpayı boyamayı becerebilirsem mutfak dolaplarını, tezgahı falan da ben elden geçireceğim. 


Boşanmaya ilk karar verdiğimde habire tamirat fikirleri dolanıyordu aklımda, oğlumun aynı eşyalarla yeni düzenine alışırken daha rahat edebileceğini ve bunca karmaşa içinde başlamamamı salık verek arkadaşımın söyledikleri mantıklı geldiği için ertelemiştim. Zamanlama daha iyi oldu gibi... 


Sürekli masraf sürekli borçlanma, parasal endişelere endeksli yaşıyorum; hayatımın dümenini aklı veya sağduyusu olmayan bir nesneye bırakmak saçmalık...




5/28/21

İki çivi de sen çak, emeğin sinsin...

 Evdeki çekmeceyi tamir edeyim dedim ikiye ayrıldığı yetmiyormuş gibi yerinden çıkarmak da mümkün olmadı, çekmeceye kızıp tüm dolabı değiştiresim var -sırf kızmak değil elbet- topyekün dökülüyor.


Geçen yıl yavruyla saksı yapmak güzeldi, bu sene kapılardan başlayıp tüm mobilyaları boyamak istiyorum onla beraber ama çekmece gibi elimde kalmalarından korkuyorum. 


Cesaret edebilsem mobilyalara kendi çizimlerimi yapmak geçiyor içimden, gençken hiç düşünmeden duvara boyaları boca etmiştim, zerre cesaret kalmamış.


Annem ve abim boyama fikrine şiddetle karşı... habire alet çantası için ıvır zıvır almama ve tamir girişimlerime bir anlam veremiyorlar, bunda henüz tam olarak çözebildiğim bir tamir olayı olmamasının da payı büyük tabi... 


Acemilikte olur diyorum, yoluma devam ediyorum. Dur bakalım nasıl olacak?!...