3/04/24

tatlı yiyip tatlı konuşmanın acı bilançosu

Yürüyüş havaları başladı şükür, kilom yine vahim vaziyetteyken iyi oldu. 

"Yeni bir ben" keşfedeyim derken gün geçmiyor ki yeni bir sağlık sorunu keşfetmeyeyim... kırkı devirmek bunu gerektiriyor demek ki... yok aslında dürüst olayım yaşlandıkça yuvarlacık hale gelmekten oluyor benim tüm hastalıklarım... 

Randevu alıyorum oğlum soruyor "kadın doğum mu dedin?", şaka yollu "ne doğumu canım evlensem haberin olurdu" diyorum daha da telaşlandığını görünce "şaka şaka" diyorum ama kuşkulu gözlerle bakıyor -on yaşında, az anlatsam detay istiyor, çok anlatmak için tıfıl- kadın anatomisiyle ilgili bir sıkıntı ama sağlık biriminin adını söylemek bile bela... jinekoloji desem iyiydi.

Yine "kilo ver" dedi doktor, bunu üç senede farklı branşlarda beş doktordan duydum, her yaz yaklaşık 10 kilo verip kışa verdiğimden fazlasını alıyorum, yıldan yıla ortalama kilom artıyor... lanet bir kısır döngü...

Bu yaşta hayata yeni başlangıçlar yapıyorlar ya merak ediyorum, çok mu çürüğüm?

2/13/24

ağla çocuk ciğerlerin açılsın

 Zihnimdeki sisi dağıtamıyorum, düşünme kapasitemin azaldığını ve beynimin ufaldığını seziyorum, emin değilim... nörolojiden randevu alıp iptal ettim... yakınlarımdan erken bunama, alzhaimer vs. yaşayan yok... diyabetle gel-gitli halimden veya depresyondan falandır belki... 

Abimle konuştuk "İşin rutini beni köreltmeye başladığında öyle hissetmiştim, maaşımı arttırmasa da işte beni zorlayacak tercihler yaptım şimdi hem daha az sıkılıyorum hem de beynimi eriten o atıllıktan kurtuldum" dedi, öyle bir tercih yapma fırsatımı çok ama çok geride bıraktım, emekli olup beni zorlayacak farklı mecralara yelken açsam hala ekmek kazanabileceğime güvenim var ama gerekli mi? 11 yıl evvel şu anki işime geçerken -evlilik ve şehir değişimi öncelikli sebepler olsa da- o işe gönül vermediğim için bırakmak kolay olmuştu, bu işte de umudumu yitirdim diye bir başka arayışa geçmeli miyim? rahatımı bozup şekillendiremediğim hayallerin peşinde koşmak için enerjim yok... kendimi ertelemeye devam edeceğim muhtemelen... beynimi yıllarca uyutmaya, susturmaya çalıştığım göz önünde bulundurulursa iyi bile dayandı.

Beynim ne zaman isyan etse içimden delicesine yazmak geliyor, oysa onu okuyarak beslemeliyim, aç çocuğa emzik niyetine buraya yazmak şu an... bile bile yine kendime yeniliyorum.

1/15/24

havanda dövülmüş su

 Hazır değilim, onca geçen zamana rağmen hazır olmaya yakın bile sayılmam... birileri var etrafımda, alıcı gözle baktığım ama kendimi yanında göremediğim... üzerimde mesafeli bakışlarını hissettiğim ama asla aradaki buzları küremeyeceğim... en kötüsü zaman zaman arsızlığını sezdiğim kişiler var, midemi bulandıran... büyük de mi konuştum nedir, gezip tozulabilecek, mülayim pozlarına tav olabileceğim, orta yaş üstü de var (hayatla dalga geçilmiyor) alenen yürüse de yok, iyiye de kötüye de niyet yok içimde... 

Ayrılıkla ilgili meseleleri büyük ölçüde aştım gibi... gel gelelim başa döndüm; 30 yaşında evlilik ve çocuk konusunda motive edilmiş bana değil de lisede evlenmek istemediğinden emin olan o güvensiz ergene...

Dışardan kolay görünmüyorum, tanıdıkça daha da zor her şey... benim uğraştıkça bezdiğim gönlümle el ne demeye uğraşsın? yalnızlık kolay, tanıdık, güvenli; sıcak değil ama olsun.

Aşktan geriye ne kaldı sanki? kubbede hoş bir sada mı? kötürüm kalmış gibi hissediyorum, hayalet acılarım var.



11/30/23

cv

 
Kalbimin ağırlaştığını hissediyorum, konuştuğumda hafızam beni yanıltabiliyor rakamlar konusunda, dilim yeterince kıvrak değil söz ustası topluluklarda öne atılmak için, yine de doğru bildiklerimi yanlış ifade etmekten geri durmuyorum, sussam kalbim bu sefer de söyleyemediklerini yüklenir ve fakat susmalıydım.

İşe bağlılıktan, sevmekten falan dem vuruldu... çalıştığım kurumu çok ama çok seviyorum, işimi de olabildiğince iyi yapma gayretindeyim ama birçok kırgınlığım var... düşündüm, seviyor olduğum halde Ankara'da kalmam gerekse devam eder miydim? maddi ihtiyaçlar olmasa durur muyum? potansiyelimi ortaya koyamamak benim başarısızlığım ama körelmemde bu yerin hiç sorumluluğu yok mu? çalışmayı ve iş yerimi seviyorken her günü mutsuz geçiriyor olduğum gerçeğiyle yüzleşiyorum, bu iş yerimin değil elbette benim sorunum... önceki iş yerimdeyken hayal ettiğim yerin burası olduğunu düşünüyordum, hayalimin kendimi gerçekleştirmek olduğunu fark etmem çok zamanımı aldı... konfor alanımda öylece ömür törpülerken, kendime dair hayal kırıklığımın suçunu çalıştığım işe atmak haksızlık olur. 

"Şimdi boşanıyorsun ya kendini işe verirsin, çok başarılı falan olursun" diye teselli etmeye çalışmıştı bir arkadaşım, güldüm, "pembe dizi mi çekiyoruz, fotoroman mı basıyoruz" diyemeyeceğim bir arkadaş olduğu için "o işler öyle olmuyor" demekle yetindim. Özel hayattaki başarısızlıkların iş hayatına olumlu yansıyabileceği iş ortamları var mıdır? şarkı sözü yazarı, besteci gibi bir şeysen belki?!... serbest çalışma imkanı olan kişinin amirli, memurlu, sigortalı, mesaili, asgari geçimli ortamlara yabancılığını pek yadsımamak gerek.

Elbet sorun ne iş ne işyeri, 'ben'im... önceki iş yerimi özlüyorum, orda rastlayabileceğim karakterler ve hikayeler, bana katkı sağlayabilirdi, kıymetini bilemedim... önceki işyerimden daha iyisi olan burada ne istediğimi bilip, odaklansam önüm apaçıktı, fırsatlara kör kaldım... iş ve eş en önemli seçimler, hayatın çuvallamadığım aşaması olcak mı? hayırlısı bakalım.


11/28/23

anıları lime lime doğrayıp blog çorbası yaptım buyurmaz mısın?

Yeni yetmenin tekiyken bir şef bıçağı gibiydim, keskin, becerikli, çok yönlü, tuttuğunu koparan, edindiği bilgileri ince ince işleyen, hayatı çorbaya dönse bile içine lezzetli dokunuşlar sunabilen ışıl ışıl dövme demirden harika bir bıçaktım... bir kaya kadar sert olan annemin yassı köşesine yaslana yaslana ömrümce bilenebilirdim fakat onu sivri köşelerinden hoyratça yontmaya koyuldum, kırıldım, minik çentikler edindim, köreldim.

Sıcacık bir kalpte eriyip yeniden şekillendirilebilirdim, bıçak olmaktan vazgeçsem bile özümü tüm ışıltısıyla ortaya koyabilirdim... ya da sabırla bilensem -biraz kendimden yitirsem bile- benliğimi koruyabilirdim... ne var ki bulutların üstüne çıkmayı diledim, sonra gördüm ki buluttan nem kapıyordum, paslandım, daha da pörsüdüm... ben artık ne demire ne bıçağa benzemiyordum... kör bıçak ele yamanmış ya, köreldikçe kendimi daha da incittim. 

Bıçak olduğum gerçeğini kabul edip mutfakta yer tutmaya ve lezzetli aşların vazgeçilmezi olmaya odaklanmalıydım, gelgelelim mutfağın ruhunu bulutta unuttum... paslı bir çubuk gibi saplandığım yerde kaldım, toza toprağa karıştım, gören taş sandı, taş olsam çatlardım, dayandım.

Geçenlerde tanınmaz haldeki bir hançerin özenle yenilenişini izledim; rengi, dokusu bambaşkaydı artık... bilenip eskisinden bile keskin olsa da savaşta olması gerekmiyordu bundan böyle, muhtemelen duvarları süsleyecekti velakin 'ne ise o olmak' için bir umut verecek kadar ışıldıyordu.


11/14/23

gördüğü düşü hayra yoranın eş adayı

Oğlum liseye başladığında emekli olmak istiyorum, engelli emekliliği mümkün, geçinmek zor, başka yerden gelir de yok, çok çok zor... yine de bolca zaman olacak... belki de oğlanın liseyi bitirmesini beklemeliyim -ilkokulu bile bitirmedi o ayrı tabi- beş kuruşsuz çulsuzun teki olmaya neden can atar insan? 

Yaptığı planları tutmayanlardanım ben, bazen diyorum ki önümüzdeki birkaç yıl için detaylıca ayakları yere basan bir plan yapayım, korkarım ki planlanan zamanda ya ölürüm ya 3.dünya savaşı çıkar.

Şam ve Halep'e savaş öncesi trenle gidebilirdim gitmedim, pişmanım... Kudüs en çok ziyaret etmek istediğim yerlerdendi, şimdi yürek burkan bir meçhul... evliyken eski'nin peşine takılıp en azından bir iki ülke gezebilirdim, denemedim de değil gerçi, istemedi... şimdi yeni eşiyle İtalya turu yapmış, ister istemez kalbim kırıldı... ortak arkadaşlarımızdan biri gittiğinde yadırgamıştı, kendisini oraya yakıştırdı mı merak ediyorum... onu bosnayı rengarenk anlatırken hatırlıyorum, benim için bosna hep bahar bahçe "bir gün mutlaka birlikte gitmeliyiz" demişti, gideriz sanmıştım.

Hayalini kurduğum turlu geziler değil, eski'yle yola çıksam eminim gezmekten soğurdum ama beni hala değersiz hissettirebilen kıytıklar kalmış ya...

Bir gün ansızın düşeceğim yola, param pulum olmadan, plansız şartsız şurtsuz. 

Yanımda oğlumu sefalete sürüklemeli miyim? boğulmaya biraz daha sabredip onun kendine bakabilecek yaşa gelmesini, önemli kilometre taşlarını aşmasını beklemeli miyim? liseyi açıktan okutup keşfe çıkarsam bencillik mi etmiş olurum? sorumsuzluk onu boğuluşumun şahidi tutmak mı? ona neyi istediğini sorsam sırf beni mutlu etmek için tam olarak sonuçları kestiremeden felaketine mi atlayacak? onu yolda yeterince koruyabilecek miyim? benimle ilerlediği yolda yeterince gelişebilecek mi? kendi yolunu bulmasını sağlayabilecek donanımda mıyım? ona örnek olan annesinin yetersizlikleriyle yüzleşince yolun sonu gelecek mi ikimiz için? ben onsuz yola çıkabilir miyim? onunla yolda kalabilir miyim? o bitirmek istediğinde durabilir miyim? 

Peki ya annem?... al işte, yol yaşlı bir çınarın altında kaldı.

Bazen diyorum yol arkadaşı niteliğinde bir eş arasam, hem yolun meşruiyeti de artar... seyahatlerimi güvenli kılacak, masrafları kırışabileceğimiz, yolculuğu kolaylaştıracak pasaport sağlayacak (yeşil, gri, siyah vs.) güvenilir, akli melekeleri yerinde birini arasam hatta gazetelere falan ilan versem, eşe dosta haber salsam... güzel bir vücut, sevimli huylar vadedemem ama havalı profil fotoları, can canlı videolar, dron çekimleri vs. sağlayabilirim, askıntı olmam, arabada ve çadırda konaklama tecrübelerimi paylaşabilir, en rezil koşullarda yakalanabilecek ufak tefek konfor dokunuşları sağlayabilirim, olay sadece yolu paylaşmakla kalacaksa boşanma konusunda her türlü kolaylık ve evlilik öncesi anlaşmayı da itinayla yaparız, yaşa tipe bakmam, çok mu kötü teklif yani... midesizce bir teklif oldu, evet.

Bırakıp bu hayalleri çocuk üniversiteye gidince dağ başına mı yerleşsem, bilemedim... bağ bostan eder bahçede kangal köpeği balkonda kedi, ağılda iki keçi, yayılan üç beş de tavuk beslerim, oh mis... 

Güne dair umudum yok, neyim varsa bağlamışım bilinmez yarınlara, sonum hayrolsun bakalım.

10/27/23

kaza

 Yıllar beni daha 'bilge', daha 'oturaklı', daha 'az şapşal', daha 'nerde nasıl davranılacağından emin' kılar sanıyordum... olası durum buydu ama görüyorum ki yıldan yıla daha sakar, daha özgüvensiz, daha sakar, daha kararsız ve ne yazık ki "daha fazla bunları düşünmek istemiyorum" kaygısıyla daha düşüncesiz, daha ebleh buldum kendimi.

İkinci araba kazamı yaptım, hafif bir kazaydı şükür ki cana zarar gelmemiş basit bir durum, yaklaşık 3 saatime mal oldu, ömrümden aptallığımın çalması canımı sıkan...

Geçmişi ve pişmanlıklarımı düşünüp durmak istemiyorum tamam ama aptallaşmaksa bedeli bu tavrı bırakmak zorundayım.