iş güç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
iş güç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11/30/23

cv

 
Kalbimin ağırlaştığını hissediyorum, konuştuğumda hafızam beni yanıltabiliyor rakamlar konusunda, dilim yeterince kıvrak değil söz ustası topluluklarda öne atılmak için, yine de doğru bildiklerimi yanlış ifade etmekten geri durmuyorum, sussam kalbim bu sefer de söyleyemediklerini yüklenir ve fakat susmalıydım.

İşe bağlılıktan, sevmekten falan dem vuruldu... çalıştığım kurumu çok ama çok seviyorum, işimi de olabildiğince iyi yapma gayretindeyim ama birçok kırgınlığım var... düşündüm, seviyor olduğum halde Ankara'da kalmam gerekse devam eder miydim? maddi ihtiyaçlar olmasa durur muyum? potansiyelimi ortaya koyamamak benim başarısızlığım ama körelmemde bu yerin hiç sorumluluğu yok mu? çalışmayı ve iş yerimi seviyorken her günü mutsuz geçiriyor olduğum gerçeğiyle yüzleşiyorum, bu iş yerimin değil elbette benim sorunum... önceki iş yerimdeyken hayal ettiğim yerin burası olduğunu düşünüyordum, hayalimin kendimi gerçekleştirmek olduğunu fark etmem çok zamanımı aldı... konfor alanımda öylece ömür törpülerken, kendime dair hayal kırıklığımın suçunu çalıştığım işe atmak haksızlık olur. 

"Şimdi boşanıyorsun ya kendini işe verirsin, çok başarılı falan olursun" diye teselli etmeye çalışmıştı bir arkadaşım, güldüm, "pembe dizi mi çekiyoruz, fotoroman mı basıyoruz" diyemeyeceğim bir arkadaş olduğu için "o işler öyle olmuyor" demekle yetindim. Özel hayattaki başarısızlıkların iş hayatına olumlu yansıyabileceği iş ortamları var mıdır? şarkı sözü yazarı, besteci gibi bir şeysen belki?!... serbest çalışma imkanı olan kişinin amirli, memurlu, sigortalı, mesaili, asgari geçimli ortamlara yabancılığını pek yadsımamak gerek.

Elbet sorun ne iş ne işyeri, 'ben'im... önceki iş yerimi özlüyorum, orda rastlayabileceğim karakterler ve hikayeler, bana katkı sağlayabilirdi, kıymetini bilemedim... önceki işyerimden daha iyisi olan burada ne istediğimi bilip, odaklansam önüm apaçıktı, fırsatlara kör kaldım... iş ve eş en önemli seçimler, hayatın çuvallamadığım aşaması olcak mı? hayırlısı bakalım.


12/28/21

yılsonu kapanan hesaplar

 Zorlamaya gelmiyor hayat, mutluluk hatta gözünden sakındığın çocuk... hiç zorlamaya gelmiyor kopuyor, dağılıyor, yer yer elinde kalıyor. Akışına bırakmak için bile suyun yatağını bulması gerek, bize kolay da suya sorsan ne çiledir kim bilir...

Melankolinin dibine vurduğum şu dakikalarda ortamın harareti kaynar kazana atılmışsın gibi fokurduyor, benimle zerre alakası olmayan bir tartışmanın göbeğinden yazıyorum; herkesin kendi mücadelesi var, saygı duyarım ama yönetici değilim, iş paylaşımı gibi mevzularımız yok, iş dışında taraflarla uzaktan bile yakınlığımız yok, bu mesele neden benim başımı ağrıtıyor cidden çok ama çok merak ediyorum, bela paratoneri miyim ben?!

Fazla rahat hissetmenin iş hayatını olumsuz etkilediği yönünde bir yazı okumuştum, galiba böyle böyle monotonluğu kırıp o malum rahatı kaçırıyoruz ki işteki huzurun kıymeti bilinsin...



11/23/21

rutin

Büro hareketliliğini kaybedip sessizleştiğinde huzur değil bekleyiş hakim... biri beklemek zorunda kaldığında dakikaların yıllar gibi geçtiğini fark etmek zor değil...tozlu raflar indirilmeyi, belgeler incelenmeyi, gelen-giden evrak yenilenmeyi bekliyor, dolabın üzerindeki bayrak resmi törenleri, faturalar muhasebeyi bekliyor... emekliliğine gün sayan mutemet sanırsın ölümünü bekliyor, silah zoruyla iş yaptırıp aynı silahla onu yerinden ediyorlar izlenimi mevcut, bezgin mi gergin mi muamma...

oturağına kaba etlerin izi sinmiş soluk sandalye masadan tecrit edilmek adına dolaba girmiş durumda, dolap kapağını açıp kaparken afra tafra yaparcasına itilip kakılıyor zavallım...masadan dolabın kulpuna dökülüyoruz, her kurumun taşrasında olağan ötelenmeler bunlar, basit olmayanları için cevval yöneticiler devreye giriyor ya da girmiyor, şansa kalmış...

Karşıki restoranın önünde kesilmiş kocaman dalları budak gibi üstünde kalakalmış bir ağaç var, kesilen yerlerden yeşillenmiş ufak ufak, umut gibi... bir de kırmızı çiçekli bir sarmaşık türü var bahçede şekillenmeyi redddeden bir tutam inatçı saç gibi ısrarla göğe yükseliyor iki incecik dalı, keserler diye korkuyorum, dua ediyorum onlar için...

Buranın çöpünün müdavimi cazgır ve şişko, alabildiğine yabani, köpek dövdüğüne şahit olmuşluğum var, tipinden beklenmeyecek derecede atik, ona benzeyen ama öldüm ölüyorum havasında bir yavru kedi aldılar iç bahçeye, anası mıdır babası mı bilmem, bu günlerde çöpten uçup bahçeye dalıyor sık sık...

Duvarlar kirli, araç giriş kapısının mekaniği arızalı... evde musluk bozuk dert etmiyorum da iş yerindeki tuvalet kağıdı rulosu gece sinirden uyutmuyor beni iyi mi?!...

5/28/21

İki çivi de sen çak, emeğin sinsin...

 Evdeki çekmeceyi tamir edeyim dedim ikiye ayrıldığı yetmiyormuş gibi yerinden çıkarmak da mümkün olmadı, çekmeceye kızıp tüm dolabı değiştiresim var -sırf kızmak değil elbet- topyekün dökülüyor.


Geçen yıl yavruyla saksı yapmak güzeldi, bu sene kapılardan başlayıp tüm mobilyaları boyamak istiyorum onla beraber ama çekmece gibi elimde kalmalarından korkuyorum. 


Cesaret edebilsem mobilyalara kendi çizimlerimi yapmak geçiyor içimden, gençken hiç düşünmeden duvara boyaları boca etmiştim, zerre cesaret kalmamış.


Annem ve abim boyama fikrine şiddetle karşı... habire alet çantası için ıvır zıvır almama ve tamir girişimlerime bir anlam veremiyorlar, bunda henüz tam olarak çözebildiğim bir tamir olayı olmamasının da payı büyük tabi... 


Acemilikte olur diyorum, yoluma devam ediyorum. Dur bakalım nasıl olacak?!...






2/17/21

İşler kesat

Benin yeni yönü daha; kin ve korku...


Oldum olası keskin bir tarafı vardı kişiliğimin, saman alevi gibi yakıp yıksa da pek uzun soluklu olmayan öfke de cabası... Tek atımlık ot, kavgada tek yumruktan sonra fos...


Hayatımda nefret ettiğim insanların sayısı sınırlıdır, kin tuttuğum kimse yok, olmaz da sanıyordum.


Kocama karşı içten içe yaşadığım aşk-nefret patlamalarından bahsetmiyorum, onlar sindirememekle-söndürememek arasındaki arafta duygular, derin ve acı olsa da kinin sinsiliğini taşımadıklarını net olarak söyleyebilirim.


Kin garip bir şey, bendeki bir tür tepki... bana derin bir nefret beslediğini hissettiğim birinden başlayıp dalga dalga olumsuzluk duygularına tutunarak kapkara bir bulut gibi üstüme çöken, eski kocamı bile içine alan birbiriyle ilintili bir nefret sarmalı karşımdaki... 


hissettiğim şey bir tür tiksinti; nefret barındırıyor, yoğun bir kaçma isteği, çaresizlik, eser miktarda öfke, alabildiğine korku... 


yetersiz ve değersiz hissettikçe şiddetleniyor bu habis duygu... belli bir kişiye, kuruma yahut olguya karşı değil; negatif, boğucu, çemberimi daraltan hisse karşı garezim... 


İşi bırakmak istiyorum, bu balçığın beni en çok içine çektiği yer orası... ne maddiyatım ne sorumluluklarım ne de muhtemel dibi boylama durumları istifaya imkan vermiyor.


İş kolu değiştirmek, yeni sayfa açmak çok mesele değil gibi geliyor aslında, 40 yaşında birinin bunu söylemesi zor olsa da... ne zaman böyle bir mevzu açsam hayalperest olduğumu düşünüyor insanlar... başkalarını dinlemediğimde ciddi acılar çektim, acıya aç değilim ve kin bulutu beni korkutsa da işime sahip çıkmak niyetim.


Dar ağacında titrek bacaklarla ayağındaki tabureye tutunmak isteyen bir mahkum gibiyim... işim saçma derecede tehditkar, eski çürük bir tabure kadar tehlikeli...

5/14/19

eziklik tarihinde şanlı bir sayfa

"Balina koca gövdesiyle sadece ağzını açıp yemeğinin ona gelmesini bekler ve aç kalmaz ama tilki karnını doyurmak için hep didinir durur yine de aç kalır." bunu ilk duyduğumda sadece hırsla ilgili olduğunu düşündüm, orta okuldaydım ve benim için önemli bir insanın ağzından dinlemiştim, hayatımı şekillendiren öykülerden biri oldu. hırs konusunda hep temkinli oldum ama bir yerlerde yanlış giden bir şey oldu kesin.

Açım sevgiye, ilgiye, başarıya, merhamete, adalete... sorun şu ki tilkiysen balina gibi ağzını açmak saçmalıktan ibaret, ağzını açtığında yemek gelmeyecek, engin maviliklerdeki koca balinaya evrilmeyeceksin.

Sanırım bir katırın ruhuna sahibim ben, eşekle at arası gidip gelen bir hissiyatım var... vur yükü dehle dağ bayır demeden gezsin, uçurum da gelse gözünü karartsın geçsin diyorsan o benim işte. 

"uçurumları sevenin kanatları olmalı..." evet, kanatları asla olmayacak kişiyim ben, yine de pür inat seviyorum uçurumları... tam da hayatımın en dik uçurumundan yuvarlanırken yazıyorum bunları...

Tepetaklak olan dünyamda nefes aldığım tek yer oğlumun yanı ama bendeki olumsuz havaya mı kapılıyor bilinmez o da olura olmaza ağlıyor son zamanlarda, yanı sıra hıçkırıklara boğulmamak için kendimi zor tutuyorum.

Evde ağlıyorum, işte ağlıyorum, telefonda ağlıyorum ve nedense hayatımda en çok ağladığım yerde tuvalette ağlıyorum yine yeniden, iç çeke çeke... isyan ediyor değilim, nalda da var mıhta da... sadece zoruma gidiyor.

yine o haksızlığa uğramışlık hissi... acıyarak bakan gözlerden ömür kurtuluşum yok... başkalarını iyi hissettirecek türden bir eziklik abidesi... 

neyse ki gerçekten öldürmeyen güçlendiriyor, başkalarının çıldıracağı anlarda aklımı yitirmiyorsam bundan... bunca darbenin ardından benim hamurumdan nasıl bir demir işleyecek hayat merak ediyorum.

3/22/19

ofiste kedi var

Bu günün kurtarıcısı bu güzellik oldu. Oğlum da kedi istiyor ama onun astımı benim allerjim nedeniyle imkansız... balıkta karar kıldık en son.

Gözler, pozlar, zerafet olağanüstüydü, benden edepli... onca insan geldi, sevdi, mıncırdı, ama o hiç istifini bile bozmadı.

Kedisine aşık insanları hiç yadırgamıyorum.


10/05/12

bir varmış bir yokmuş...

düğünü kazasız belasız atlattık çok şükür fakat geçim derdi henüz iki haftalık evliyken geldi kapıya dayandı, iki haftadır ben adana'da  eşceğizim muhtelif şehirlerde koşuşturmasına devam etti ve nihayet yarın evim dediğim velakin henüz benimsemeye pek imkan bulamadığım yere yani evimize doğru yol alacağım ufaktan, yuva kurayım diye evden barktan olmak da bu devrin belalarından sanırım, benim dururmumda bunca çok kişi olduğunu görmek üzücü, en azından arada sefil olan bir çocuk yok diye avutmaya çalışıyorum gönlümü ama yemiyor tabi, illa sevdiğini istiyor, isteyeceği varsa göreceği de vardır diyor ve onu heyecanıyla başbaşa bırakıyorum, evet, bu aralar ayrılığın divaneliği üzerimde olabilir biraz, aman azıcıcık işte yahu....

işimden nakil durumu olacak gibiydi olamadı, olmadığına mı yanayım yıllardır birlikte çalıştığım bir insanın çiğ tavırlarına mı bilemedim...umarım bu uzayıp gitmez böyle...kimsenin çıkarları uğruna girdiği kılıkları görmek istemiyorum, o yüzü böyle hatırlamak istemiyorum, sanırım benim sınıfta kalmak üzere olduğum bir imtihan bu...

işyerinde artık başka bir birimdeyim, dilimin ucuna ne laflar geliyor, gidiyor, dedikodudan dilimi kurtarmak için habire kapanıyorum içime, feci halde kinlendim yapılan çirkinliklere, bu pis duygu bana bulaştı diye daha da hayıflanıyorum, bu duyguyu içimden atmak o kadar zor ki...laf sokmadan, dillerimi çatallandırmadan, kırmadan dökmeden hele ki bu kadar sinirliyken, çok çok çok zor...susuyorum, sindim zannediyorlar, bilseler nasıl çamurlaşacağımızı bana pek ilişmezler ya, sabır...

her şeyde bir hayır vardır, gönlümün bir yanı bu iş için oldukça huzurlu; işine ihanet etmedi, son günleri bile olsa verimli geçirmek için gayret etti, emeğinin aldığı üç kuruşa kuruş kuruşuna sindiğini bilerek gayet rahat uykular çekti, diğer yanım onu rahat bıraksa, bu işi bu şekliyle bırakmaktan memnun bile kalabilirdi.

sabır ya rabbi vesveseye kapılmamak için sabır...

6/26/12

medya tirivirisi...

medyanın kokuşmuşluğundan iğreniyorum,özellikle de adanadaki yerel medyadan...zamanında çalıştığım için içini dışını ne kadar laçka olduğunu bildiğim yerel bir tv şu an çalıştığım kurumu karalamaya çalışıyor, inanamıyorum!

zamanında bu kurumda çalışmayıp 'mesleğimi yapacağım, onca yıllık emek heba olmamalı" diye azimle gittiğim yerin pisini pasını midem kaldırmadığı için buraya dönmüştüm, kalkıp da burayı kirlenmişlikle suçlamalarını aklım izanım kabul etmiyor, yuh diyorum açıkçası...

nasıl bir şeyse bu medya patronluğu denen şey -kıytırıktan bir yerel tv sahibi olmak bile- ego tavan yapıyor olmalı! yasal görevini yapması için insanların gelip ayaklarına falan kapanmasını bekleyebiliyormuş yani...

Tehditten dem vuran bir insanın üç beş cümle öncesi ve sonrası "haber yaparım" tehdidi nasıl olabiliyor anlamış değilim hani...tabi kişinin yılların muhabiri olduğu, tecrübesi inkar edilemez, gayet ustalıkla olayı panayır alanına taşıyıp seyirciye duygusal efekt sunmayı da ihmal etmemiş ki, babam hasta iş mi düşüneceğim duygusal performansını takdir ediyorum, twitter'daki geyiklerini görmesem babası için endişelendiğini gerçekten düşünebilirdim.

yazık ya...haksızlık ettiği insanları tanıyorum ve bu yapılanlardan tiksiniyorum açıkçası...