12/21/20

zemheride soğuk su

 Birkaç günden beri allak bullak olmuş durumdayım.


Eski kocam bana alenen yürüdü... derdi barışmak değildi, yeniden başlamak değildi, yanılsam üzülmekten çok sevinirim ama belli ki derdi intikam bile değildi. 


Bildiğin bir vücudum var, sıfır gizem, herhangi bir numarası da yok, etten ve bolca yağdan ibaret... evliyken dönüp bakmadığın veya umursamadığın bu et yığını şimdi neden!?... saçma, benim aklımın alabileceği bir şey değil bu, bir vücudun çok ötesinde şeyler verdim, cidden çıldırtıcı... 



bu adamla açtım gözümü, yıllarca gözümün ucuyla bir başkasını süzmedim, bu sülükle gönlümü kilitliyorum, ne acı...


Bu olayın sabahında geçmişe dönmeyi dilemiştim, hamileliğimin son aylarına, her şeyi farklı yaptığımı hayal ettim hatta umutsuzca yalvardım, duanın gücüne inanıyorum. Neyse ki Allah gerçekten merhametli, gerçekleşmesi facia olacak şu saf salak duanın içtenliğine rağmen beni korudu, teşekkür ediyorum.


Çocuğum ve yaşanmış tüm güzel anılarım adına minnettardım, şimdiyse dilimin ucuna gelip gelip gidiyor beddualar, bırak dilimin duasını zehirlemesin, diyip yutuyorum.


11/28/20

Bu da geçer ya hu

 Tek kelime etmedik, öncesinde ve sonrasında, ucundan çekiverdiğin bir kelebek düğüm gibi çözüldü gitti tüm bağlar... kilit altında tuttuğum tüm hisler önce başıma üşüştü, karnımda dolaştı durdu sonra...


Neye içerlediğimden tam olarak kendim de emin değilim ama kırgınım ve tükenmiş hissediyorum.


Avukat çoğu kadın müvekkilinin duruşma salonundan çok mutlu ve rahatlamış ayrıldığını söyledi, üzgün olmamın doğal olduğunu düşünüyordum açıkçası, kangren olmuş uzvun kesildiğinde ölmediğine şükreder insan ama iyileşme kutlaması yapar mı cidden?


Üzgünüm, çok üzgünüm iki gündür, ağlamamı durduramıyorum... öfkelenip kendime gelebilmek adına onun o kadınlara yazdıklarını okudum, kalbim daha da kırıldı öfke yerine hüzün oturdu kursağıma... 


Değersiz hissediyorum, yetersiz, beceriksiz... dayak yediğim için, aldatıldığım hatta yediğim hakaretler için bile suçlu hissediyorum, onurum gururum haysiyetim ya da neyse işte değerli hissettiren insanı özünde o paramparça şimdi... beynim kabul etmiyor bu dediklerimi, dilim söylemeye varmıyor ama hissettiğim tam olarak bu...


Annemin onu iyi kişi olarak anması batıyor, oğlumun babasını değil beni öfkesine hedef seçmesi batıyor, kalbimdeki ağırlık hissi batıyor.


Ne kanımı paylaştığım ne de suyumu paylaştığım insanlara dökebiliyorum içimdekileri, ihtiyacım olan son şey eleştiri ve sorgu... korkuyorum sözlerin gücünden, dilimden ve birilerini daha kaybetmekten...


Baba terbiyesi almadığından başka hatunlara yakınan eski kocam, terbiyesini almasam da mirasını son kuruşa kadar verdiğim evde babamın kemiklerimi sızlatıyor muhtemelen şu sıralar... 

11/26/20

Tünelin sonundaki patika

Pek çok kez ölsem daha mı iyi olurdu dünya diye düşündüm, hamam böceklerinin bile ölünce vicdan sızlattığı yerde neden bilmem... 

Yarın duruşma var, karnımın sancısından bayılacak gibiyim... 

İnsanlar çok rahat insan olduğumdan bahsediyor, ‘umrumda değilmiş’ gibi veya ‘benimle ilgili değilmiş’ gibi olduğumdan, yalan... 

Pişmanım ama zamanı geriye çeviremem, seviyorum ama artık aşık değilim, bu durumdan nefret ediyorum ama isyanlarda da değilim... 

Hoş, ne demeye bu pişmanlık o da muamma... aklına gelmediğim, kalbine girmediğim bi adam için geçen yıllara yazık ve kalbimin uslanmaz çarpıntılarına... 

Boşanınca her şey biter diye düşünmüştüm, el olur yine dedim, belki budur pişmanlığım; olura olmaza üşüşen hatıralar, her şeye rağmen seven gönül, başkasına çeviremediğim gözler... 

Hayat akıp gitmeye devam ediyor. 

Hala seviyor olsam da seni, seninle yaşadığım canıma yazık... ben de sevilesiyim senin kadar sevgilim, ruhum, eşim, her şeyim, hoşçakal...

10/08/20

Bu da böyle bir anı olsun

Boşanıyorum.

Yasal süreç başlayalı neredeyse 2 ay oluyor ve yaklaşık 1 ay sonra tamamıyla bitecek. Benim içinse 3 kere söylenmiş tek bir sözle manen sona erdi, sözcüklerin gücü ürkütücü...

Çok çalıştığım bir derste tekrara kalmış veya üniversite sınavında soruları kaydırmış gibi hissediyorum, evliliğime notlar veriyor değilim ya, öğrencilikten daha iyi bildiğim bir şey yok şu dünyada... "sıfır, otur yerine" sesi kulağımda.

Üzücü fakat üstündeki tonluk bir kayadan kurtulmuşsun gibi aynı zamanda... akmasını beklemediğim anlarda gözünden inen yaşlar olsa da ılık bir yağmurda duyduğun bir ferahlık hissi de var.

Ne olduğumu nasıl hissettiğimi söylemek için erken muhtemelen, şimdilik böyle... hala ailemden destek görüp, arkadaşlarımdan teselli duyarken böyle... dost acı söylemeye ailem iyiliğimi düşünmeye başladığında dananın kuyruğu kopacak büyük ihtimalle...

Tek tesellim oğlum, en ağır yük onda, haksızlık ediyor olmaktan korkuyorum... dilerim hayat hep iyilikler güzellikler getirir ona... Ben bunu sağlayamam ama dua kaderi bile değiştirir derler, dualarım şimdi sadece oğluma...

Evliliğimin başından beri hata olduğunu söyleyen veya ima eden bir sürü insan oldu, bu da bana yapılmış bir haksızlık gibi geliyor, bu kararı veren bendim, bitti diye silinip gitmedi ki, yaşanmasa daha mı iyiydi? sırf kuzumun varlığı için bile katlanamam düşünmeye...

'kendi düşen ağlamaz' diye baskı kurmaya hak buluyorsa bu toplum, ne demeye düşenin yoluna sövüp dururlar anlamam... yolumdaki taşları almayacaksan şayet; düşmüşüm, kalkmışım, ağlamışım, gülmüşüm sana ne...

Boşanmanın en kötü yanı, kararlarının 5-10 kişiyi birden fiilen etkileyeceği çok bilinmeyenli bir denklemde tüm sorumluğu almanın beklenmesi, en kötü kararın bile kararsızlıktan iyi olduğu dipsiz bir kararsızlığa itilmişsin hissi, en kararlı kararsızlık hali...

Bayılmıyorum boşanmaya, evlilik tek başıma yürütebileceğim bir durum olsa asla boşanmazdım. Bittiyse inkar etmek intihar etmekten farksız evlilikte... 

Boşanınca daha çok ilmek hissetmek boynunda, aradığı huzuru vermiyor insana... nefes alma isteğim sessizce geri çekiyor kendini, nefesimi yeniden tutuyorum.

Eskiyle aramda 10 yıl 30 kilo ve sorumluluğunu üstlendiğim bir can var ama eskisi gibi can-ı gönülden söylemek istiyorum "bu da geçer yahu" 

11/01/19

hey gidilerin zahmetli kişisi...

aile saadetim yerle bir olurken sadece seyirci kalabilmişim gibi geliyor.

tam bir adım atayım derken bakakaldığım tüm olaylar arasında, onunla beraber tükendim... merak ediyorum 'kişi sevdiğiyle beraberdir' dedikleri böyle bir şey mi? onunla sefil, onun kadar pişkin, bir o kadar kaypak hale gelip onun karakterinin yok oluşunu izlerken, "seni" yitirmek mi?...

galiba bir birimize hiç mi hiç iyi gelmedik. yine de tanıştığım güne lanet edemiyorum, o benim için gerçek aşk olamasa da, en saf aşkım onun sayesinde hayat buldu.

keşke bu kadar kötü olmasak... keşke yıkılan güvenimle beraber vermeseydim onurumu ve gururumu... keşke bir hal çaresi bulmanın yolu olabilse... keşke bunca geçen zamana rağmen tekrar tekrar arkamdan bıçaklamasa... keşke her seferinde bu kadar acıtmasa...

bu sefer kesin bitiriyorum deyip, bize zarar vermeyi aklından geçirmesin diye ölümüne korkuttum onu... sonra deliye vurdum, yanımda olsa yeter gibi geldi yine o anda... yetmiyor... kıskançlık tüm hücrelerimi gezinip ruhuma işleyen bir zehir gibi... 

anlamsız bir ikilemin içinde debeleniyorum, bir yanım sımsıkı sarılmak istiyor bir yanım yüzüne bakınca kusmak istiyor. ondan da onunla hala beraber olduğum için kendimden de tiksiniyorum.

insanın kendinden tiksinme hissini karşı benliğini korumak için beyninde dönen dolaplar ilginç... neden aldatılan kadının 3. tekil şahsın saçını başını yolduğunu anlamazdım eskiden, kadın denen varlığın dolambaçlı aklı işte, acılarını paylaşarak azaltmaya çalışıyor.

tüm bunlar geçmişte kalır mı acaba?

'sorun sende değil bende' desem kabus sona erer mi?

peki ya buna gerçekten inansam, umursamaktan vazgeçirir mi bi zahmet?...

düşündükçe daha evlenirken bunları öngördüğüm anlar fark ediyorum, aklıma gelir gelmez geçiştirdiğim veya senaryoyu kestirip attığımı anımsıyorum hayal meyal.. tabi saniyenin binde biri kadar süren karamsarlıklardı o günlerde, gerçeğim olamayacak kadar uzaktaydı aşk körlüğünde...

o değil de 39 yaşımda hiç olmayacak bir 'ben' daha yaşıyorum... fabrika ayarlarına dön seçeneği kişilik için de olsa ne güzel olurdu. 

kocamı biraz tanıyorsam, bu sıralar bu evliliği benden daha çok bitirmek istediğini söyleyebilirim... ne planladığını öğrenmekten ciddi anlamda korkuyorum.

beni taş mı sanıyor ki böyle hoyrat bana karşı? acı çektiğimi görse durmuyor, öfke duysam durmuyor, hissizleşmemi bekliyor olabilir mi? yok muhtemelen aklımın ötesinde bir kazık yiyeceğim yine, tahmin edemesem de...

bu uykusuz gecelere bünyem daha ne kadar dayanabilecek?

5/14/19

eziklik tarihinde şanlı bir sayfa

"Balina koca gövdesiyle sadece ağzını açıp yemeğinin ona gelmesini bekler ve aç kalmaz ama tilki karnını doyurmak için hep didinir durur yine de aç kalır." bunu ilk duyduğumda sadece hırsla ilgili olduğunu düşündüm, orta okuldaydım ve benim için önemli bir insanın ağzından dinlemiştim, hayatımı şekillendiren öykülerden biri oldu. hırs konusunda hep temkinli oldum ama bir yerlerde yanlış giden bir şey oldu kesin.

Açım sevgiye, ilgiye, başarıya, merhamete, adalete... sorun şu ki tilkiysen balina gibi ağzını açmak saçmalıktan ibaret, ağzını açtığında yemek gelmeyecek, engin maviliklerdeki koca balinaya evrilmeyeceksin.

Sanırım bir katırın ruhuna sahibim ben, eşekle at arası gidip gelen bir hissiyatım var... vur yükü dehle dağ bayır demeden gezsin, uçurum da gelse gözünü karartsın geçsin diyorsan o benim işte. 

"uçurumları sevenin kanatları olmalı..." evet, kanatları asla olmayacak kişiyim ben, yine de pür inat seviyorum uçurumları... tam da hayatımın en dik uçurumundan yuvarlanırken yazıyorum bunları...

Tepetaklak olan dünyamda nefes aldığım tek yer oğlumun yanı ama bendeki olumsuz havaya mı kapılıyor bilinmez o da olura olmaza ağlıyor son zamanlarda, yanı sıra hıçkırıklara boğulmamak için kendimi zor tutuyorum.

Evde ağlıyorum, işte ağlıyorum, telefonda ağlıyorum ve nedense hayatımda en çok ağladığım yerde tuvalette ağlıyorum yine yeniden, iç çeke çeke... isyan ediyor değilim, nalda da var mıhta da... sadece zoruma gidiyor.

yine o haksızlığa uğramışlık hissi... acıyarak bakan gözlerden ömür kurtuluşum yok... başkalarını iyi hissettirecek türden bir eziklik abidesi... 

neyse ki gerçekten öldürmeyen güçlendiriyor, başkalarının çıldıracağı anlarda aklımı yitirmiyorsam bundan... bunca darbenin ardından benim hamurumdan nasıl bir demir işleyecek hayat merak ediyorum.

5/10/19

sen, kendine gel...

Hayat benimle dalgasını geçiyor galiba... önce kocamdan kazık yedim, şimdi de işten tekmeyi yemek üzereyim. Hayatım rayından çıktı son sürat uçuruma doğru gidiyor.

avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum, yaylada yokuş aşağı koştuğum yolda, kimseler duymadan, bilmeden, ağzımdan burnumdan rüzgarlar dolarken, soluk soluğa nefesim ciğerimi yakacak kadar derin ve hızla bedenime doluyorken, havada çığlık çığlık yankılanmak istiyorum.

3/26/19

tek taraflı aşkların bedevisi

Özendiğim tüm yaşlı aşıklar, yüzümü size dönmeyeceğim artık... çeyrek asırlık sevgililer daha nice yıllar dileklerinizi duymazdan geleceğim, sokaklarda aşkla bakan gözler hiçbirinize göz süzmeyeceğim... pes ettim.

Neydi yani beklediğim?... anka kuşu gibi küllerinden doğacak bir aşk mı umdum, bu yaşta ne saflık ama... yuvamıza sahip çıkacağız, bunu atlatacağımıza eminim demiştim, öngörülerim gerçekten berbat...

Hem aldatıp hem boşanmak isteyen yine de şartlarıyla hatta tehditleriyle beni bu lanet şehre bağlayabileceğini düşünen muhterem, sevgili kocam, aşık olduğum adam... hep böyleydi... kendine bu kadar değer vermesi her daim cezbetmiştir beni... yine de çok kırıcı... 

gözümün içine baka baka yalan söyleten ne sana?.. aldatmaya sebep neydi onu da anlayabilmiş değilim, tamam, mükemmel değilim ve şişmanım, kabul umarsızım da çokça ve lakin her an çekip gidebilirdin, aldatmasan da sadece boşansan kendimi suçlu hissederdim kesin.

Peki ya neden bu kusurlarla dolu kadına dönüp geldin sen?... hiçbir şey olmamışcasına günler, aylar belki de yıllar geçirdin, neden?... nefes alabildiğini hissetmedin mi bende?... bu da mı hüsnü kuruntum.

Sana arsız, damarına damarına basan cümleler sarf etmek istiyorum, neylersin ki eyleme dökemeyeceğimi senin de adın gibi bildiğin üç kıçı kırık kelimeyi alır beni yaftalamak için çok güzel kullanırsın, bu da senin çekiciliğin ne yapalım, pratik adamsın vesselam... 

Neden hala sarılıyorsun, madem çok da meraklı değilsin beni görmeye neden bana bakıyorsun, neden sesime katlanıyorsun seni daha da itiyorsa söylediklerim... kiminle yazıştığımı neden umursuyorsun... beni kolayca unutacaksın madem, neden sevdin, madem beni darmadağın ortada bırakacaktın, neden buralara sürükledin... madem iyi adamdın neden bana kötülük ederken gözünü kırpmıyorsun...

Senin hikayende ne yerim var ki, bitmek bilmiyorum?... doğabilen tek çocuğunun annesiyim diye mi?...

Sevgilim, kalbim çok ama çok acıyor.