4/22/15

burdayım ben, tam karşında...

büyükannelerle bebek bakmanın en büyük problemi bence bebeği benimsemekle kalmayıp sahipleniyor oluşları... 34 yaşında çocuk muamelesi görmek de cabası... çocukla ilgili kararların hiçe sayılması yetmiyor gibi, sosyal hizmetler görevlisi edalarında denetlemeler, gecem gündüzüm her şeyim olmuş çocuğa benden çok emeği varmışçasına tavırlar... minnet duyacağın yerde cinnet geçirmene neden oluyor açıkçası...

çocuk için iyisi deyip aklını korumaya çalışıyorsun ama annemi tanıyamadığım, kayınvalideyi tefe koyup çalmak istediğim oluyor ve ciddi manada aileme sarılıp şu çocuk büyütme curcunasından uzaklaşmayı o kadar çok istiyorum ki...

bana destek olma bahanesine habire tökezlelettikleri, kırdıkları, üzdükleri, sinirden titrer hale getirdikleri için esefle kınamak alabildiğine sitemler etmek istiyorum pek saygıdeğer büyüklerime, gel gör ki elim mahkum, boğazıma dizilen tüm düğümleri yutup mideye indirmek durumundayım, çığlıklar atıp zıvanadan çıkamayacağım için her Allah'ın günü umut palyaçosu oluyorum, telkinlerle, gevşeme egzersizleriyle ve tabi ki miniğimin hasretiyle eve değin suratıma kocaman bir gülümseme asabiliyorum iyi kötü... kendini kandırmak mıdır, sabır mı, onurunu çiğnetmek mi bilmiyorum ama oğluşumun mutluluğu için adı ne olacaksa buna değer elbette...

keşke biraz umarsız olmayı başarabilsem, keşke saf salaklığım bu çocuk soslu iktidar mücadelelerini görmemi de engelleyebilse, keşke oğlumu katıksız sevgilerle çevrelemenin beni tüketmeyecek yollarını bulabilsem...

4/14/15

haftalık

Ailede haftalarca süren hastalıklardan sonra heyecanlı bir hafta geçirdik. Bebeğimin bilinçli sözcüğü "baba"sınaydı, ta kendisine söyledi, sonrasında acemi sürünmeler yerini emeklemelere ve de tutunup kalkmalara bıraktı, son olarak; o artık iki dişi patlamış bir velet...

kafası çok terlediği için saçlarını keselim diyordum uzun zamandır, annemin de gazına gelip gözünün içine giren kısmı kestim bu hafta, kötüydü, fakat asıl felaket babasıyla saçını üçe vurmaya kalkışınca oldu, tepindi, ağladı ve yarım yamalak acayip bir kafayla kala kaldı kuzum... düzeltmek için biraz cesaret toplamamız gerekecek...

3/18/15

tv tu kaka

sonunda eşimin işi kesinleşti, her ay "acaba?..." demekten şimdilik kurtulduk, şükürler olsun... insan böyle zamanlardan sonra harcama yapmaya korkuyor ama oğluma her gün yeni bir şeyler almak istiyorum, güvenliği için evde birtakım değişiklikler istiyorum, insan çelişkilerle dolu bir varlık :)

9. aya sayılı günler kala oğlum ne emekliyor, ne yürüyor ne de konuşuyor, üstelik reklam hastası... tv seyretmesin diye kişisel bir çaba harcıyorum, babası ve nineleri önemsemiyor, halası ısrarla tv seyretmesi gerektiğini savunuyor (tv sürekli açık olursa  çok düşkün olmazmış güya -sürekli açık olunca az seyrediyor gibi geliyor, seyrettiği süre göze batmıyor tabi- her seferinde tv konusunda takıntılı arkadaşını anlatıp duruyor) öylesine bilinçliymişcesine anlatıyor ki bazen benim bile tv'nin gerekliliğine inanasım geliyor, boşuna dememişler 'cahillik mutluluktur' diye...

iletişimdeyken üstüne basa basa anlatılan; tv'nin zararlı hatta bilinçaltını vuran bir metaryal olduğu, insanı nasıl köleleştirdiği falanı filanıydı. Televizyon Öldüren Eğlence - Neil Postman standart kaynak kitaplardandı zaten... özetle; sinema iyi, tv kötü, radyo nostaljik, medya güçlü, iletişim gerekliydi.


Kitaplarda defalarca okuduğum, tv bağımlılığımı kırmamı sağlayan ve inandığım 'kanıtlanmış' gerçekler nedeniyle bile insanları ikna çabası harcamaya takatim yok; anlamayacaklar, anlasalar işlerine gelmeyecek yahut umursamayacaklar, kimisi dinleme zahmetine bile katlanmayacak, kendi kafasının dikine giden "he he" deyip bildiğini okuyacak, en beteri de çocuğumu gripten çok daha tehlikeli hastalıklardan korumak istediğim için "çok biliyorsun" olacak, kopuk aile ilişkileri, sinirleri yıpratılmış anne tv'den daha tehlikeli o nedenle ölümlerden ölüm beğenip geçirdim üzerine, yakıştı mı, hayır!

çocuğumu tv'ye bu kadar maruz bıraktıkça vicdan azabı çekiyorum, ninelerin elinden alıp kreşe vermek bile daha makul görünüyor bazen ama o kadar küçük ve ilgiye sevgiye o kadar ihtiyaç duyacak çağda ki kıyamıyorum; seviyorlar, oynuyorlar, birebir ilgi görüyor, onlarla arasında bağ kuruyor, bunlar hiç de azımsanacak şeyler değil yine de karabasanlardan kurtuluş yok.

oğlumun gelişimindeki gecikmelerde kabuslarla yüzleşiyorum; otizm, disleksi, dikkat dağınıklığı, şu anda belirtileri net görülen ve giderek artan hiperaktivite, olası göz bozuklukları -uyku ve yeme bozukluklarını dişe yorsam da kalıcığı korkutucu- ilerleyen dönemde ekran bağımlılığı... endişeliyim.

3/06/15

yalnızca sitem...

Soluk almak bu kadar mı zor... her hatada veya her heveste kursağımda acı, her nefeste batan ve kanatan... sırf varlığımın bile bir başkasının kamburu... sırtındaki yüklerin her birini bana yoran, en ufak kıpırtıda tepesinde zıpladığımı sanan sevgili insan, varlığımı unutturmak için nefesimi tutmaktan yoruldum; sırtında değilim, seninleyim, benim hatalarımı çekmiyorsun, benimleyken hatalarımdan etkileniyorsun, kendimi hiçbir zaman senin omuzlarına bırakmadım ama çok defa kollarına bıraktım, yönünü bana bir dönsen göreceksin kim nerde ne yapıyor, varlığımı sen yadsıyorsun ya ben yok etmek istiyorum. İnsanım ve hata yapıyorum, bazen tekrar tekrar yapıyorum her insan gibi, var olan tüm canlılar gibi yanılıyorum, bazen tekrar tekrar... kabul görmek istiyorum artık fakat bir insanın daha varlığıma dokunmasına mecalim yok, ölsem diyemiyorum öte dünya için tüm sermayemi yitirdim, üstüne dünyada asla bırakmak istemeyeceğim bir varlık edindim. biraz nefes almaya ihtiyacım var, bedenimi zayıflayıp ruhen güçlenmeye, nefes alıp enerji toplamaya ve enerjimi yüklerinden seni kurtarmak için harcamaya ihtiyacım var. sırtındakileri atıp bana şöyle bir baksan, attıkların arasında olmadığımı görsen... bana bakışında birazcık parıltı görsem ömrümce gam yemem.

3/04/15

geçmek bilmeyen kış

karlar eridi, kar soğukları güneşe inat sürüyor, sisli puslu fotoğrafların bir adım ötesinde yalnızlık alabildiğine estiriyor yine...

bu yer, bu garip şehre ancak bu kadar yakışırdı.

en sevdiğim zamanlarda bile bu şehir bu fotoğraf kadar uzak, yalnız ve fakat sıcak bir muhabbetin umudunu taşıyor.




2/27/15

ce eee

kredi kartı kampanyasından bilgisayar kazandım, şoktayım :)
ev kredisi, ev sigortası, hayat sigortası, maaş ödemesi, otomatik ödemeleri, kartı, cartı curtu derken o bilgisayarın parasını çoktan benden çıkarmış olduklarına eminim, yine de çok hoş be yaaaa... sabahtır gülümsüyorum.

oğluma netten ucuza bebek bezi aldım, sevgililer günü hediyesi kazandım, durum elbetteki manidar :)

2/24/15

hazırsan başlayalım

Eve dönüş saatleri... oğlumu çılgınlar gibi özledim, kocamı da öyle, hatta birkaç gündür görmediğim için belki haddinden fazla... onu bu kadar sevmek hiç akıllıca değil... "bensiz daha mutlu olabilir mi?" diye düşünmeden duramıyorum, onu benden daha fazla önemseyen biri olabileceğini zannetmiyorum, annesi bile benim kadar değer vermiyor zannımca, kayırmakla değer vermek ayrı şeyler çünkü, birey olmasına izin vermek de öyle... peki değer vermek mutlu etmek için yetmiyorsa ve onun kanatlarını kıranın senin varlığın olmadığından eminsen ama içten içe seni suçladığını da seziyorsan, adil olanı mı istemelisin, nefessiz kalmak pahasına ona ferah bir nefes alanı mı açmalı? ya oğlum, onun için iyi olan hangisi peki? kocamı seviyorum, bizsiz mutlu olabileceğine de zerre kadar inanmıyorum, huzur bizden uzakta değil ama aşılması gerekenler var, huzur bozucu onca etkenden kendimi ve ailemi korumam gerek, bunu dünyada en çok sevdiğim iki adam için yapmalıyım.

Küçük adam sana bakınca dünya tüm karmaşıklığını yitiriyor, senin için dünyaya kafa tutmaya hazır mıyım ben?

2/13/15

dön dur.

Bir zamanlar her şeyin değişebileceğine inanırdım, dünyayı değiştirebileceğimi bile düşünürdüm, halen dünyanın değişeceğine inancım tam fakat eminim ki onu değiştiren ben olmayacağım, eşimi ya da kanepenin yerini bile değiştiren ben olmayacağım muhtemelen, pasivize olmak ömrümün belki sadece bu dilimine mahsustur pek bunu kestirebildiğim söyleyenemez, tek bildiğim üzerimdeki yılgınlık...

Bebeğim için umutlarımın çöp olması düşüncesine katlanamıyorum, onun için yeterince güç toplayabilecek miyim zamanla? Yanında dimdik bir duruşu tanımazsa kendi ayakları üstünde nasıl durur?

Oğluma sımsıkı sarılıp gözümü tüm dünyaya kapamak istiyorum, babası ikimizi birden sarıncaya kadar da açmak istemiyorum gözlerimi...