10/27/11

kovuk

kafamı masaya yasladığımda şakaklarımdan patlayıp büyümek isteyen şarmaşıklara dolanıyor fikrim...hızla bütün vücudumu dallar kaplıyor...gözlerim rüzgar değdikçe kiprişen iki yaprak...masanın üstünde bir kaktüs var, onun dikeni gözüme batıyor, baktıkça sızlıyor bakışlarım...beynimi delip geçen koca kök dilimde saçaklanmış durumda...kalbim şehrimin toprakları gibi verimli, içten içe kurtçukları semirtiyor, aklımdan fışkıran köklere can veriyor, kalbim toprak kadar un ufak...kafamı masadan kaldırıp en azından bir ağaç kadar dik durayım diyorum ya, imkansız, masa artık şekilsizleşen bu bitki kümesinin beni bağladığı bir parça, ayaklarım sandalyenin döner ayağıyla bir...ben düşünmeye devam ettikçe beynimi delen gövde şişiyor, kahverengi tonlar koyuldukça dallara yeni damarlar ekleniyor...bağlılığım bir ağaca, gövdem kovuğa dönüşüyor, sanki vücudumun olduğu yerde incecik ağlarla örülmüş kocaman bir boşluk var.

beni kimse gömüyor mu?

duyuyor musunuz beni?

umursayan tek bir kişi bile mi yok?

ben burdayım, bu ağaçtan masanın ağaçtan ayağı kadar varım, burdayım, varım burda...

2 yorum: