kara kaplı defter etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kara kaplı defter etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7/26/21

ucundan kıyısından

 Şaka gibi geçti bayram... 


Tam da dayanamıyorum artık oğlum olmadan diye debelendiğim anda bir baktım bir hafta daha olmamasıyla son buldu gelen kasırga.


Kaza yaptığımda nezaket gösteren eski, öyle bir tepetaklak etti ki yine, ona karşı iyi niyetimi ele almışken, burun üstü düşmelere doyamadığımı gösterdi, yine ve yeniden, her zamanki gibi... arsızım ben arsız...


Bir an "seni özledim" diyemediği için böyle hakaretler savurup kasılmalar dedim ama sonra; hay benim tükrüğe ya rabbi şükür diyen dilimi keseyim dedim, o kadar bezdim ki oğlumu bir hafta görmemeyi kendim teklif ettim, yakamdan düşsün, sussun diye... kimle aşık atıyorsam.


Arabam tamirden çıktığı gün yolda kalıp tamirciye döndü, sürmeye sözde cesaretim olsa da önde otururken bile titrediğim gerçeğiyle yüzleşiyorum.


Kurban kesememek tuhaf hissettiriyor, kimse pay falan vermeyi teklif edip utandırmadı Allah'tan, bu beklenmedik borç yığını az biraz canımı sıksa da öldürmeyen güçlendiriyor mu gerçekten yoksa mazoşist mi oldum yıllar akıp giderken nedir seviyorum bu debelenmeyi, bir şekilde dinç tutuyor beni, gerçeklikten kopmamı engelliyor.


Dilimin ucundaki bakla da işte tam burda; hayallerimin peşinden uçasım var çünkü... dillendirmeye korktuğum hayaller, zor zamanlara sakladığım kefenliğimmiş gibi yastık altında uyku arasında yokladığım, yılların birikimi bir nevi...


Aklımda ve gönlümde tuttuğum tüm iyiliği, erdemi gerçeğe dönüştürebilsem ne kaza ne ceza -neyse işte bu başıma gelenler- olmaz gibi geliyor. 


Hayallerimin değil, iyiliğin güzelliğin peşinden koşmak dışındakiler belki sadece kendime söylediğim süslü yalanlar veya daha da beteri özentiliktir kimbilir, yok yere öyle... 


İdeallerim ve hayallerim pek çok noktada kesişiyor, onları mı dikkate almalıyım, hiç de özgür hissetmiyorum o noktalarda...


Bacağım durup durup sızlıyor, yumru kaldı ezilen yerde, dışardan anlaşılmıyor etin yağın içinde... korkularımı hatırlatıyor, can tatlı, ölümün yüzü soğuk hakikaten...

7/13/21

Şehrin gecesinde parlayan tek yıldızı buluta kaptırmak

Karışığım bu sıra; ciddi boyutlarda masraf, tonla nasihatin yerine geçebilecek uykuma bile musallat olmuş bir korku ve tabi kötüsünden koruduğu için yaradana çokca şükür...

Ömrü billah kalabilirmiş boynumdaki ağrı "fıtık atmıştır" dediler.

Şoku üzerimden biraz attım, masraf henüz net olmasa da durum pek iç açıcı gitmiyor, kasko olmaması da tuz biber oldu.

Tamir edilmemiş halde arabayı elden çıkarayım istedim ama yenisini almama imkan vermeyecek derecede düşük miktarlar mevzu bahis, sürebilir miyim hala emin olmasam da hem iş yerimden hem de ailemden bu yönde baskı var. Hayata sıfırdan başlayayım derken cüzdanı deleceğim aklıma gelmezdi.

Ev bomboş, oğlumu özlüyorum.

Evladından üzüldüğümde saçımı okşamasını beklemek eziklik belki, yine de o minik ellere her zamankinden çok ihtiyacım var ne yapayım...

Gönül istiyor ki sadaka vereyim, adak keseyim falan ama kredi çekip hayra hasenata girişmek pek mantıklı gelmiyor, gelen giden de soruyor hayrın gizli olanı makbul değilmiş gibi, ayıp geliyor ne dersem diyeyim.



6/14/21

Akıcı ruh hali serüveni

Banyoyu yaptırdım; ustalar ufak işlere burun bükük gelmiyor diye sıfırladık, giderler artık çalışıyor şükür, musluk da akıtmıyor ama bu sefer de lavabonun suyu gitmiyor, nereden olduğu belirsiz bir sızıntı var, şaka gibi...


Bir kitap vardı sevdiğim, evin tamamında tıkanıklık sorunu yaşanıyordu da manevi tıkanmaya yoruyordu yazar... cidden mi diyorum, bunun için de kendimi suçlu hissetmeli miyim?


Dün gece her zamanki gibi yatmadan evvel havadan sudan sohbet ediyorduk oğlumla, birden benim ve babasının maaşını sordu, yuvarlak rakamlar söyledim, "ikisinin toplamı iyiymiş" dedi. "Neden topladın ki, babanın maaşıyla ne alakamız var" dedim, "belki yine birlikte olursunuz" diyince anlatmaya çalıştım bunun mümkün olmadığını, ağladı. Ne para mevzunu açmasına bir anlam verebildim ne de ikimizle ilgili ümidi olmasına... Bu konunun da tıkandığını hissediyorum, kabul etmek istemiyor sanırım. 


Anneme sordum açmamış öyle bir mevzu, para ne alaka çözemedim. Bazı şeyleri şimdi alamam diye erteliyorum ondan mı dert etti kendine, anlayamadım.


"Ölüme gidelim dedin de mazot mu yok dedik" modunda araba sürmeye başlamıştım ki ciddi bir kazayla burun buruna geldim. Motosiklet sürücüsü çok kızgındı, acayip korktum. Korkunca epey tereddütlü sürmeye başladım, sanırsın acemiliğin ilk günlerindeyim, bir an önce bu korkuyu atamazsam sürmeyi bırakmalıyım ama sürmek dışında seçeneğim de yok. 


Ömrün su gibi akıp gittiği yerde sızdırılan bu anlar kimin tepesinden aşağı şıp şıp damlıyor merak ediyorum, o da kapıma dayanır mı bir gün?


4/25/21

Şarkılar zalım, şairlerin dili çatal

 Korktuğum anla yüzleşme vakti geldi, beklediğimden erken değil belki geç bile kaldı. 


Eski eşim oğlumu bırakmaya biriyle gelmiş, birkaç gün önce de bana o kişiyle oğlumun fotoğraflarını yollamıştı "çocuğu muayene ettirdim" falan diyerek. Eskiden de sevgililerinden bahis açtığı olurdu hiç alakasız bir şeyden bahsediyormuş gibi... hissetmiştim, kıskandım diyemem.


Hiç bitmeyecek sandığım ilk aşkım da böyle bitmişti, biriyle evlendiği gün, düğün fotoğraflarını gördüğümde, ellerin olunca el oldu gitti, hoş o hiç benim olmamıştı ya... kocam olan kişinin de aidiyet hissettiğini sanmıyorum, öyle olsa amcam halam olurdu, gökten kemik yağardı falan... Dua edecek yüzüm yok yaradana, varsayımların da anlamı yok.


O fotoğrafa kadar içimdeki bu kırık his arada sızlayacak gibi duruyor. Arada tutamayıp kendimi ağlıyorum, saygısının olmadığını biliyorum ama cidden vicdanı yok, empati sıfır.


"Bir gün ayrılsak veya ölsem bile asla başkasıyla evlenme" demişti, söz verdirmişti, boşanmaya yakın "seni başkasıyla aynı yatakta görsem bile umrumda olmaz" dedi. Belki de empati kuramayan benim...


Açıkçası kadın da düzgün biriymiş gibi duruyor, üstelik doktor, belki basitçe hava atmak istedi.


Fondaki şarkıda abla "seni ben ellerin olsun diye mi sevdim?" diye içi içli nağmeler döküyor, diğer laflar pek benlik değil ama bu soru damarıma basıyor yalan değil.


Hatunu uyarsam kıskançlık sanılacak, yahut 'fesatlık'... Hiç uğraşasım yok, sorarsa söylerim ama biliyorum sormayacak, ben de sorabilirdim eski sevgililerine hatta biriyle konuştum, dilimin ucuna gelenler asla dudaklarımdan öteye gidemedi.


Nasip artık, kendi istemezse göremiyor insan, onca zaman ayakta uyumam görmeyi reddettiğimdendi, kime ne diyebilirim.


Belki de kendine çekidüzen verir, ne de olsa  insan değişir. 


Değişmeyi, değiştirmeyi sevmiyorum, olduğu gibi sevmek yerine olduğu gibi reddetmeliydim zamanında... Çocuğumun olacağı varmış, iyi ki olmuş. 


Asıl korktuğum nokta bu zaten, yüzleşilmesi gereken... ben oğlumla bağları kopsun istemiyorum ama onun yavaşça zamana yayarak bağını kesmek istediğini görebiliyorum.


Ya ölürsem, ya babasının yanında sığıntı gibi kalırsa yavrum, ya babaannesinin yanına ötelenirse...


Onlara göre oğlum aynı bana benziyormuş hiç onlardan tarafa çekmemiş, örselensin istemiyorum, benim için üvey baba zordu ama güçlü bir annem vardı, kimsesizlik bundan daha zordur muhakkak. 


Hayatımda ilk kez yaşamak için dua ediyorum... evliyken çok sık, öncesinde bazen 'ölmek için' dua ettim, Allah'ın affına sığınıyorum.

4/18/21

enkaz kaldırma çalışmaları devam ediyor

 Hep kötü değildi, iyi yanları mı hala sevmeme neden olan yoksa benim bağımlılığa varan bağlılığım mıdır, kim bilir?!... bağlanmayı bu yüzden istemedim, koparıp atamayacağımı bildiğimden....


9 yıllık evlilik 19 yıllık arkadaşlık boşanma kasırgasında yerle bir oldu, viran olmuş onca emek, koca çınarları köklerinden eden afet... 


Kasırga aniden gelmedi. Adı bile "kasırga vadisi" gibi bir şey olan öngörülebilir bir zeminde gelişti her şey... güzel bir manzarası vardı, yıkılan onca şeye rağmen, görülesi bir yerdi, uçurum kenarında olmaya aldırmadan dünyanın öteki ucunda olsa gitmek isteyeceğim o yerlerden biriydi velakin yaşanacak yer değildi.


Arkadaş kalabilseydik dedi dilim yüzlerce kez -imkansız- o yapabilir belki, onun için ne ilkim ne de son ama o ilk gönül bağımdı, noktayı buraya koymak da en iyisi gibi görünüyor.


Kabul ediyorum, hayatımda verdiğim kötü kararlardan en kötü ikincisiydi. Yine de oğlum için değerdi, o olmasa bile aşk güzeldi. "seni seviyorum" demeyi çok özledim.


Burası güvenli, rahat, sıcacık, ev dökülüyor ama ev gibi hissettiriyor, sessiz ve huzurlu, burda yaşamaktan mutluyum... 'seni özledim' diyemem ama sevmekten alıkoyamıyorum kendimi... belki ayrılık da sevdaya dair dedikleri budur.


Önceleri pek emin değildim, bulutlar dağılınca farkettim; ben unutmak istemiyorum, hislerimi örtbas etmek istemiyorum. Tabi ki yaşayacağımı yaşadım ve hayatımı o kaosun içine tekrar atacak değilim ama dürüst olmak istiyorum, kendime saygımı yeniden kazanmak istiyorum, yalanlarla olmuyor o...


Keşke temizce bitirebilseydik, hala helalinken sıkıca sarılıp veda etmek mümkün olabilseydi. Tüm bunları ona yazabilmek iyi olurdu, açık yüreklilikle yüz yüze gelebilmek... 


Oğlumun videosu için attığım kalpli emoji için yanlış anlaşılırım kaygısıyla saatlerce içim içimi yedi, bunları ona yazsam kabusum olurdu. Bu adresi hatırlıyor olma ihtimali bile tüylerimi diken diken ediyor.


Neden kızgın olduğunu anlamıyorum, nakliyesi ederinden pahalıya patlayan gözden çıkardığı, atmaya elimin varmadığı o döküntüler için mi? pek mantıklı sayılmaz. En akla yatkın biçimde anlaştık, neden maduru oynama hevesinde gerçekten anlamıyorum.


Bir kere bile pişmanlık duymaması akıl karı değil, nasıl dayanıyor kalbi buna, hiç sızlamıyor mu? özünde inanılmaz güzellikler barındıran bir adam nasıl böyle olabilir?!


İnsanlar için gözüm keskin değil, tanımakta iyi değilim, o böyle oldukça kendimi suçlayasım geliyor, gel gör ki için el vermiyor. sırtımı sıvazlıyorum, bu da geçer yahu





4/10/21

Geçmiş saplantılı gece buhranı

 Mantığım ve sağduyulu yanım telefonlarda hala azarlar gibi konuşan adama “arada özlüyorum” gibi laflar edebilmeme anlam veremiyor, akıl karı değil cidden...


Babam ölmemiş olsa bağlılıkla bağımlılık arasındaki çizgiyi daha net çizebilir miydim acaba?

Yanlış bir karar verdim dün, acale ettiğim için oldu, aklımdan atamıyorum, basit bir hataydı tamamen maddi sonuçları olan ve benden başkasıyla ilintili olmayan... olayın kendisi değil de bana verdiği o başarısızlık hissi, fena.


Pek de öyle başarı abidesi bir hayatım yok, mükemmeliyetçi desen değilim, kendine ve kararlarına güvensizlik dersen işte tam isabet...


Babam diyorum beni dünyada koşulsuzca en çok seven kişi, hatırlayabileceğim yaşa kadar, çok değil, anılarla avunacak kadar yani, az biraz daha sevmeye vakti olsaydı benim için hatalar ölümcül değil insancıl olur muydu?


Beni değersiz hissettiren kişilere karşı güçlü durmam saçmalık, onları umursamadığım noktada asıl güç... kalbimin karadeliği yok olsa el yordamı kör göze gittiğim yollarda tökezlemezdim, değil mi?


Yaşanan hiç bir an boşuna değil, bir şeylerin yanlış gittiğini düşündüren bu kalp sıkıntısı sadece basit bir cüzdan hatası değil farkındayım, keşke bilinçaltımın soğuk sularına biraz daha aşina olabilsem yahut uzak durabilsem.

3/17/21

sağanak

Yağmurun ardından ortalık süt liman... 


Dün çılgınlarcasına yoğun ve sorunlu geçen mesainin peşi sıra böylesine sakin ve işsiz bir iş günü gelmesi beyninin karıncalandırıyor.


Dünü beynimde ha bire başa sarıp duruyorum; ölümcül bir hata yapmış olabilir miyim, iyi idare edebildim mi, o sorun yumağı beni içine çeker mi, aklımda deli sorular...


Penceremin baktığı yönde bir restoran var, genç bir çift (mesafeye rağmen bariz belli), gülüşüyorlar konuşuyorlar, biraz daha ışıldarlarsa gözümü kör edecekler... merak ediyorum hiç böyle anlarım oldu mu?


Bir kaç an var hüsnü kuruntularıma tutunmamı sağlayan, bir kaç net zaman... cidden merak ediyorum, üstün performans mıydı gerçeklik payı oldu mu?


Arkadaşım sordu pişman mıyım? değilim dedim konuyu değiştirdim, açıkçası bu işi pişman olunmayacak noktaya el birliğiyle getirdiğimiz için kendi hesabıma pişmanım, hayatıma konuşulması sıkıntılı bir unsur daha eklediğim için pişmanım, çocuğuma ilgisiz bir baba seçtiğim için ve onun hatırına babasını tutamadığım için pişmanım.


Evliyken araba sürmediğim için, gezip tozmadığım, zorlandığımda kabuğuma kaçtığım için pişmanım, kendime dürüst olmadığım zamanlar için, duygularımı patlayana kadar bastırdığım için pişmanım, yanında çenemin düştüğü iyi arkadaşı dudakları mühürlü bir herif yapan ilişki tercihime pişmanım, kulağımı gerçeklere tıkadığım için, dilimi yuttuğum için, çözümsüzlüğe gözlerimi kapadığım için, yastıklarda kuruyan tonlarca gözyaşı için pişmanım desem!? değilim... Yaşadım.


Doğduğuma pişman hissettiren sorunların kıçını tekmelemek istiyorum, pişmanlık değil de yoğun bir öfke hissediyor olmam da mı "değişik"...


Olduğum zatı sevmiyorum, farkındayım katedecek çok yol var ve lakin hayatımı seviyorum, şükür her nefesime...

2/20/21

bilirim bu tipleri (!)

Zihin okumak mümkün olsa en çok benden nefret edenlerin zihnini okumak isterdim, neden sevdiklerimin değil emin değilim...


Hayatımın her döneminde benden hoşlanmadığını bildiğim birileri vardı,  aralarında yakın olmak istediğim ve feci halde terslendiğim kişiler de oldu, ilk izlenimimde bu denli kötü olan ne merak ediyorum, bir şeyleri yanlış yapıyorum kesin...


Olumlu izlenimler ve çeyrek asrı geçmiş arkadaşlıklarıma rağmen odağımda nefret olmasının bahanesi yok... yanlışım her şeyi olduğu gibi kabullenmemektir belki...

2/17/21

İşler kesat

Benin yeni yönü daha; kin ve korku...


Oldum olası keskin bir tarafı vardı kişiliğimin, saman alevi gibi yakıp yıksa da pek uzun soluklu olmayan öfke de cabası... Tek atımlık ot, kavgada tek yumruktan sonra fos...


Hayatımda nefret ettiğim insanların sayısı sınırlıdır, kin tuttuğum kimse yok, olmaz da sanıyordum.


Kocama karşı içten içe yaşadığım aşk-nefret patlamalarından bahsetmiyorum, onlar sindirememekle-söndürememek arasındaki arafta duygular, derin ve acı olsa da kinin sinsiliğini taşımadıklarını net olarak söyleyebilirim.


Kin garip bir şey, bendeki bir tür tepki... bana derin bir nefret beslediğini hissettiğim birinden başlayıp dalga dalga olumsuzluk duygularına tutunarak kapkara bir bulut gibi üstüme çöken, eski kocamı bile içine alan birbiriyle ilintili bir nefret sarmalı karşımdaki... 


hissettiğim şey bir tür tiksinti; nefret barındırıyor, yoğun bir kaçma isteği, çaresizlik, eser miktarda öfke, alabildiğine korku... 


yetersiz ve değersiz hissettikçe şiddetleniyor bu habis duygu... belli bir kişiye, kuruma yahut olguya karşı değil; negatif, boğucu, çemberimi daraltan hisse karşı garezim... 


İşi bırakmak istiyorum, bu balçığın beni en çok içine çektiği yer orası... ne maddiyatım ne sorumluluklarım ne de muhtemel dibi boylama durumları istifaya imkan vermiyor.


İş kolu değiştirmek, yeni sayfa açmak çok mesele değil gibi geliyor aslında, 40 yaşında birinin bunu söylemesi zor olsa da... ne zaman böyle bir mevzu açsam hayalperest olduğumu düşünüyor insanlar... başkalarını dinlemediğimde ciddi acılar çektim, acıya aç değilim ve kin bulutu beni korkutsa da işime sahip çıkmak niyetim.


Dar ağacında titrek bacaklarla ayağındaki tabureye tutunmak isteyen bir mahkum gibiyim... işim saçma derecede tehditkar, eski çürük bir tabure kadar tehlikeli...

2/08/21

mukavemet

 Oğlum neredeyse 10 gündür yoktu, sonunda döndü, hiç bu kadar uzun süre ayrı kalmamıştım, çok tuhaf hissettim, çok özlemiş olsam da geldiğinde hiç gitmemiş gibiydi, bu kadar çabuk büyüyor olması inanılmaz.


En yakının olan kişinin selamsız sabahsıza dönüşümü de tuhaf, almaya geldiğinde görmedim bırakırken  bir kaç kelimelik not düştü eşyalara dair -onun tercihi saygı duyuyorum- kanka olsak daha da tuhaf olurdu zaten, bazen telefonda o şapşal durum oluyor yine mesafeden emin olamadığın, uzak-yakın med cezir gibi konuşurken ses tonlarında bile temkinli bir değişim, en nihayetinde yabancılaşıyoruz, her geçen gün biraz daha... 


O geldiğinde görememeyi yadırgamıştım fakat dayım geçenlerde, "adam onca yoldan geliyor bir yemek bile vermiyor musunuz?" diyince de yadırgadım, eve davet edip soframı açacağım, yemekler hazırlayıp bekleyeceğim biri değil sonuçta... bugün resmi bir belgede onun soyismini kullanmışım, fark ettiğimde belge işleme konmuştu, sorun olmaz dendi ama bu bile o tuhaflıklardan, tam olarak ifade etmesi güç... neredeyse on yıldır onun adıyla anılıyorum, bir anda değişmek zor... 


Bir filmde mi gördüm bir yerlerde mi okudum emin değilim ama "aşkın karşıt hissi nefret değil umarsızlıktır" gibi bir ifade kullanılmıştı, gerçekten öyle...


Mesafe gerekiyordu, ondan ölesiye nefret ediyordum, küllerinden alevlenip duran bir ateş ciğerimi yakıp geçiyordu, şimdi zaman görevini güzelce yapıyor, onun hakkında buraya yazma isteğim azalıyor, nefretim neredeyse yok oldu, affettim mi tabi ki hayır, ihanetten öteydi hissettiğim, kendi kurduğum düşün göçüğünde kaldım... romantik hayallerin sonuydu, ne seyrettiğim en pembe diziler ne aşka dair herhangi materyal umut vermiyor artık... 


Aktif olarak araba kullanıyorum hemen hemen her gün, okumaya yeniden başladım, kitaplar eskisinden de çok içine çekiyor beni... Yavaşça değişiyorum, yaralarım kabuk bağladıkça daha net bir değişim yakalayabileceğimi düşünüyorum.


Olumsuzluklara fazla kafa yoruyorum, önceleri çözüme odaklanabiliyordum, yardım istemek iyi hoş da bağımlılık hissi veriyor, şimdilerde yeniden düşse de ayağa hızla kalkan güçlü ve dayanıklı savaşçıyı çağırıyorum, durmam gereken yeri bilebildiğim için miskin ve olgun versiyonun hakkını yiyemem, elbette eskiye dönüş olmayacak her zamanki gibi, bir mutasyon daha geçireceğim, evrileceğim kişiyle tanışmayı iple çekiyorum bu sefer...


Aklımda aynı soru var, "şimdi ben ne istiyorum gerçekten?" ilaveten her ihtimalde beliren bir başka soru "bu oğlum için iyi olacak mı?", artık net şekilde söyleyebiliyorum "ben önemliyim" ve tabi ki annelik benim için en önemli hadise, kendimi sevmek istiyorum, en azından anne olarak başım dik dursun istiyorum, yani ne istediğimi çok daha net biliyorum, tüm belirsiz isteklerin yanında bu kırmızı çizgi net...


Hayatı el yordamıyla yaşıyorum... benim harcım olmadı uçmak, ayaklarım yerden kesildi çok kere, kolayca da pes etmedim uçma istediğimde, yine de kendimi sormaktan alıkoyamadım, "gerçekten istediğim bu mu?"; değil... yolu seviyorum, yürümeyi, yokuş aşağı uçarcasına koşmayı seviyorum, dik yamaçlara tırmanmayı da seviyorum, yokuş yukarı uzadıkça uzayan yolları değil, uçuyormuş gibi hissettiğim kısacık zamanların ardından yere çakılmayı da değil...



1/26/21

Akışına bıraktım

Davranış analizi ve tahmini konusunda yeteneğim güçlü olmasına rağmen insan sarrafı olsam dükkanı batırırdım.

Okuduğum kitaplarda seyrettiğim filmlerde dinlediğim öykülerde ne zaman naif ince ruhlu birinin tasviriyle karşılaşsam yalan geliyor. Bildiğim üç beş insan var aslında öylesi tanımlara tam da oturan fakat kalıplaşmış yahut alışılagelmişin ötesinde biri var mıdır?

Kendi şahsına münhasır olmak illa kalıpları kırmayı gerektirmez ama ola ki kırdı diyelim incelikle naifliğinden bir şey kaybetmeden yapan var mıdır bunu? Kırıp geçse her şeyi kendine gelebilen?

Dedim ya insan tanımakta usta değilim; sıklıkla yanılıyorum, mütemadiyen hayretler içinde kalıyorum ki bazen kendime bile şaşıyorum, güvenimden güven kaybediyorum her yıl, güvenmeden de olmuyor ki umut olmadan yaşanmıyor. 

Zaten incelikte bulunmak için de insan gerekiyor, naif edalar için de... kendimi bulduğum kadar birilerinin ruhuna dokunmak istiyorum, ne az ne çok...


Tekil çocukların kare kutular tarafından büyütüldüğü zamanın birinde başlamış, deveyi pire yapan bir kara deliğe dönüşüp dellalın berber olduğu onlarca sezonluk dizilerde hiçe gitmiş çocukluğunu kafasıyla değil ama yüreğinin yettiğince özleyen, halka halka birbirine tutunamadığı gibi sivrilmiş düşünceleri esneklikten uzak her köşede birbirini kesip çatışarak bilinci kafesine tel tel örülmüş, her karesi gözümün önünden geçen bir hayata bakıyorum aynanın dümdüz açısında... Film şeridi gibi geçen yıllar bir son değil henüz, başlangıç... 

Daha kaç yaşama dokunacağım, sivri uçlarımı törpüleyen birileriyle tanışacak mıyım yahut her seferinde gözüne battığım birileri olacak mı? 

Genetiğiyle oynanmasa kafalar güzel...


1/20/21

Şapşalak

Utanç verici...


Hayatımı böyle sürdürmek istemiyorum, düzeltme çalışmalarım başka utanç verici sahnelerle yüreğime yüreğime iniyor. Yerin dibine geçip yeniden çıkmak ve yüzsüzce bu hayatı böylece devam ettirmek çok sinir bozucu... bunca sakarlık, aymazlık, dalgınlık, pot kırma becerisi bana mı has? kafamı duvara gömmek istiyorum, kıpkırmızıyım şu an... kulağımı mı kişiliğimi mi ne buna sebep bilmem ama ilk değil son olacağa da benzemiyor.


Ben neden böyleyim ya Rabbim...



1/01/21

Zamanlı zamansız...

 Uzun bir süredir kafamda geçmişe dönseydim senaryosu yazıyorum, kusurlu olduğum üç beş nokta dışında pek hevesli olmadığımı fark ettim... tüm yaşadıklarımı sineye çekebilir miyim gerçekten, bir yıl boyunca bunun için debelendim olmadı ya zaten, dönsem fevri olmak bile anlamsız duracak üzerimde, cidden katlanabilir miyim, umursamayabilir miyim? 


Kendimi suçladığım şeylere bakıyorum da aslında o günlerde de hiç çaba  harcamadım değil... Sütten çıkmış ak kaşık olduğumdan da değil ama karnı burnunda düşük tehlikesi olan, üstüne bir de hamilelik sırasında yapayalnız her şeyle tek başıma ilgilenmeye çalışıp depresyonla boğuşurken, yatalak hastayla ilgienebilecek fiziksel ya da mental gücüm olacak mı o günlere dönsem? yok, muhtemelen aynı gönül yorgunluğu ve çok daha beter bir öfke olacak her şey başa sarmışken, telafisi olacak mı hiçbir şeyin... 


Bir anda olmadı ya da sebepsiz değildi olan biten...


Gözden geçireceğim zaman varsa çözmeye yakın olduğum soruya bakarım sınavda, en karmaşık olana değil, neden bir çıkmaza bir ömür daha vereyim... şayet sınavlarda soruyu doğru yapmak kadar zaman da önemliyse, ömür vermeyi ne ara hak etti ki bu adam; anneme kulağının duymaz yerinde alenen söverken mi, beni yakından uzağa kim varsa soyutlarken mi, öz güvenimi yerle bir ederken, yüzümü gözümü dağıtırken, mütemadiyen bir başıma ağlatırken mi, beni kölesi eli efendisi görürken mi? yok yok, ne aklım ne gönlüm razı bu senaryoya...

12/29/20

Geleceğe dönüş

 Geçmişe dönme şansım olsa hamile olduğum zamanlara dönmek isterdim, neden hiç evlenmemiş olduğum zamana değil? Çünkü oğlum hayatımdaki en güzel şey, aşk da güzeldi.


Üstelik suçlu hissettiğim tek mesele orada, evliliğimizin bendeki ilk çatlağı da orada... 


Ona zamanında benimle evlenmek isteyen bazı kişileri ebeveynlerinden bir veya ikisini kaybetmiş oldukları için hiç şans tanımadan reddettiğimi söylesem beni takıntılı bir delibozuk olarak görürdü eminim... Babasını hastanede yattığı 7 ay boyunca 'gittiğimde öleceği' korkusuyla ziyaret etmediğimi söylesem görüşü netleşirdi. Aylarca bilinci kapalı bu adamı ziyaret edersem "baba" diyebilir miyim diye düşünüp aylarca uyuyamadığımı söylesem inanmazdı, ailesinin onunla geçireceği kısıtlı zamanı çaldığımı düşüneceklerinden çekindiğimi (çünkü ablası yakınmıştı halalarının el gördülük gelip ziyaret saatlerini boşa harcadıklarından), aylarca babasına dua edip aklımdan hiç çıkaramadığımı söylesem saçmaladığımı düşünecekti. 


Neden yine de beni anladığını düşündüm? Gitsem mi dediğimde "gerek yok" demesini hislerimi aktarabildiğime yordum, hatta 'babasını umursamıyor mu' diye sıkça içimden geçirdim. Ben onu anlamıyorken o beni nasıl anlasın... 


Babasının ölümünü aç gözlülüğümün cezası olduğuna yorduğumu, doğal yollarla ölen bu adamı feci bir kazaya kurban etmişim gibi hissettiğimi ne bilsin... Tek görebildiği karısının babasını 7 aylık hastane döneminde yalnızca bir kere ziyaret ettiğiydi, haklıydı.


Keşke bir saatliğine de olsa onları gözlerinin önünde eriyen aile ferdini görmekten gönül rahatlığında kurtarabilseydim, keşke salaklık etmeyip korkumla yüzleşseydim, kimse için olmasa bile kendim için "baba" kelimesi kullanabileceğim son kişiye temizce veda edebilseydim keşke... Sakin kafayla daha da kederleniyorum, "ne yapmışım ben" diye yakınmak boşuna... 


Bana ilk kez boşanalım dediğinde bebeğim birkaç aylıktı, ilk o zaman ayrılırsak diye alternatifler üretmeye başladım sonra öyle bir gün geldi ki evliliği devam ettirmek herhangi alternatiften biriydi hem de pek muhtemel görünmeyenlerden... o zamanlara dönsem evliliğimi böyle ihtimallere bölmezdim diye düşünüyorum ama bir yandan da "Daha sağlam dursam 9. yılda değil de 3. yılda daha sert bir çatışma mı yaşardık acaba?" demekten kendimi alamıyorum. Olacakla öleceğe çare yok derler, belki herkes haklıdır, belki bu evlilik başından ölü doğdu, kimbilir...


Olmamışlarla ölmemişlere odaklanma vakti şimdi... Oğlum ve annemle mümkün olduğunca dolu dolu yaşamak istiyorum, sorun şu ki yaşamak konusunda pek de iyi değilim, araba sürmek benim hayata dönmek adına yaptığım en zor işlerden biri, dilerim elime yüzüme bulaştırmam...

12/21/20

zemheride soğuk su

 Birkaç günden beri allak bullak olmuş durumdayım.


Eski kocam bana alenen yürüdü... derdi barışmak değildi, yeniden başlamak değildi, yanılsam üzülmekten çok sevinirim ama belli ki derdi intikam bile değildi. 


Bildiğin bir vücudum var, sıfır gizem, herhangi bir numarası da yok, etten ve bolca yağdan ibaret... evliyken dönüp bakmadığın veya umursamadığın bu et yığını şimdi neden!?... saçma, benim aklımın alabileceği bir şey değil bu, bir vücudun çok ötesinde şeyler verdim, cidden çıldırtıcı... 



bu adamla açtım gözümü, yıllarca gözümün ucuyla bir başkasını süzmedim, bu sülükle gönlümü kilitliyorum, ne acı...


Bu olayın sabahında geçmişe dönmeyi dilemiştim, hamileliğimin son aylarına, her şeyi farklı yaptığımı hayal ettim hatta umutsuzca yalvardım, duanın gücüne inanıyorum. Neyse ki Allah gerçekten merhametli, gerçekleşmesi facia olacak şu saf salak duanın içtenliğine rağmen beni korudu, teşekkür ediyorum.


Çocuğum ve yaşanmış tüm güzel anılarım adına minnettardım, şimdiyse dilimin ucuna gelip gelip gidiyor beddualar, bırak dilimin duasını zehirlemesin, diyip yutuyorum.


10/08/20

Bu da böyle bir anı olsun

Boşanıyorum.

Yasal süreç başlayalı neredeyse 2 ay oluyor ve yaklaşık 1 ay sonra tamamıyla bitecek. Benim içinse 3 kere söylenmiş tek bir sözle manen sona erdi, sözcüklerin gücü ürkütücü...

Çok çalıştığım bir derste tekrara kalmış veya üniversite sınavında soruları kaydırmış gibi hissediyorum, evliliğime notlar veriyor değilim ya, öğrencilikten daha iyi bildiğim bir şey yok şu dünyada... "sıfır, otur yerine" sesi kulağımda.

Üzücü fakat üstündeki tonluk bir kayadan kurtulmuşsun gibi aynı zamanda... akmasını beklemediğim anlarda gözünden inen yaşlar olsa da ılık bir yağmurda duyduğun bir ferahlık hissi de var.

Ne olduğumu nasıl hissettiğimi söylemek için erken muhtemelen, şimdilik böyle... hala ailemden destek görüp, arkadaşlarımdan teselli duyarken böyle... dost acı söylemeye ailem iyiliğimi düşünmeye başladığında dananın kuyruğu kopacak büyük ihtimalle...

Tek tesellim oğlum, en ağır yük onda, haksızlık ediyor olmaktan korkuyorum... dilerim hayat hep iyilikler güzellikler getirir ona... Ben bunu sağlayamam ama dua kaderi bile değiştirir derler, dualarım şimdi sadece oğluma...

Evliliğimin başından beri hata olduğunu söyleyen veya ima eden bir sürü insan oldu, bu da bana yapılmış bir haksızlık gibi geliyor, bu kararı veren bendim, bitti diye silinip gitmedi ki, yaşanmasa daha mı iyiydi? sırf kuzumun varlığı için bile katlanamam düşünmeye...

'kendi düşen ağlamaz' diye baskı kurmaya hak buluyorsa bu toplum, ne demeye düşenin yoluna sövüp dururlar anlamam... yolumdaki taşları almayacaksan şayet; düşmüşüm, kalkmışım, ağlamışım, gülmüşüm sana ne...

Boşanmanın en kötü yanı, kararlarının 5-10 kişiyi birden fiilen etkileyeceği çok bilinmeyenli bir denklemde tüm sorumluğu almanın beklenmesi, en kötü kararın bile kararsızlıktan iyi olduğu dipsiz bir kararsızlığa itilmişsin hissi, en kararlı kararsızlık hali...

Bayılmıyorum boşanmaya, evlilik tek başıma yürütebileceğim bir durum olsa asla boşanmazdım. Bittiyse inkar etmek intihar etmekten farksız evlilikte... 

Boşanınca daha çok ilmek hissetmek boynunda, aradığı huzuru vermiyor insana... nefes alma isteğim sessizce geri çekiyor kendini, nefesimi yeniden tutuyorum.

Eskiyle aramda 10 yıl 30 kilo ve sorumluluğunu üstlendiğim bir can var ama eskisi gibi can-ı gönülden söylemek istiyorum "bu da geçer yahu" 

11/01/19

hey gidilerin zahmetli kişisi...

aile saadetim yerle bir olurken sadece seyirci kalabilmişim gibi geliyor.

tam bir adım atayım derken bakakaldığım tüm olaylar arasında, onunla beraber tükendim... merak ediyorum 'kişi sevdiğiyle beraberdir' dedikleri böyle bir şey mi? onunla sefil, onun kadar pişkin, bir o kadar kaypak hale gelip onun karakterinin yok oluşunu izlerken, "seni" yitirmek mi?...

galiba bir birimize hiç mi hiç iyi gelmedik. yine de tanıştığım güne lanet edemiyorum, o benim için gerçek aşk olamasa da, en saf aşkım onun sayesinde hayat buldu.

keşke bu kadar kötü olmasak... keşke yıkılan güvenimle beraber vermeseydim onurumu ve gururumu... keşke bir hal çaresi bulmanın yolu olabilse... keşke bunca geçen zamana rağmen tekrar tekrar arkamdan bıçaklamasa... keşke her seferinde bu kadar acıtmasa...

bu sefer kesin bitiriyorum deyip, bize zarar vermeyi aklından geçirmesin diye ölümüne korkuttum onu... sonra deliye vurdum, yanımda olsa yeter gibi geldi yine o anda... yetmiyor... kıskançlık tüm hücrelerimi gezinip ruhuma işleyen bir zehir gibi... 

anlamsız bir ikilemin içinde debeleniyorum, bir yanım sımsıkı sarılmak istiyor bir yanım yüzüne bakınca kusmak istiyor. ondan da onunla hala beraber olduğum için kendimden de tiksiniyorum.

insanın kendinden tiksinme hissini karşı benliğini korumak için beyninde dönen dolaplar ilginç... neden aldatılan kadının 3. tekil şahsın saçını başını yolduğunu anlamazdım eskiden, kadın denen varlığın dolambaçlı aklı işte, acılarını paylaşarak azaltmaya çalışıyor.

tüm bunlar geçmişte kalır mı acaba?

'sorun sende değil bende' desem kabus sona erer mi?

peki ya buna gerçekten inansam, umursamaktan vazgeçirir mi bi zahmet?...

düşündükçe daha evlenirken bunları öngördüğüm anlar fark ediyorum, aklıma gelir gelmez geçiştirdiğim veya senaryoyu kestirip attığımı anımsıyorum hayal meyal.. tabi saniyenin binde biri kadar süren karamsarlıklardı o günlerde, gerçeğim olamayacak kadar uzaktaydı aşk körlüğünde...

o değil de 39 yaşımda hiç olmayacak bir 'ben' daha yaşıyorum... fabrika ayarlarına dön seçeneği kişilik için de olsa ne güzel olurdu. 

kocamı biraz tanıyorsam, bu sıralar bu evliliği benden daha çok bitirmek istediğini söyleyebilirim... ne planladığını öğrenmekten ciddi anlamda korkuyorum.

beni taş mı sanıyor ki böyle hoyrat bana karşı? acı çektiğimi görse durmuyor, öfke duysam durmuyor, hissizleşmemi bekliyor olabilir mi? yok muhtemelen aklımın ötesinde bir kazık yiyeceğim yine, tahmin edemesem de...

bu uykusuz gecelere bünyem daha ne kadar dayanabilecek?

11/25/12

kelimerin ardına sığınma vakti...

rüyamda ölümler görüyorum, kokusu kağıda sinmiş ölülerin kayıtlarını tutan avuçlarımdaki sularla uyanmaya çalışıyorum uykularımdan, beynimin uyuşmadığı anlarda iğnelendiği zamanlardayım, ne beni yoracak bir beden ne sorumluluklar ne de kafamı meşgul edecek kadar mühim sorunlar var, yine de denklemler arasında debeleniyorum,olası hatalardan korkup geçmiş hatalarımın gölgelerini titreyen ışıklarla devleştiriyorum, bakış açısı önemli, evet.

uzun bir yoldayım, her ev bir diğerine benziyor, yol gibi geçiyorum onlardan, sivri köşeleri olan sınırlarda ibaret yapılar, ne anlamı var ki, aralarında bile değilim, uzun ve uzak yollar, ev olamayacak kadar kavisli, gittikçe gidiyor, daha ne olsun...bir gün yer tutarsam otobüsün tekerleri kadar yuvarlak meselelerin altında asfalta yapışmış renkli bir "şey" olmaktan korkuyorum! yolda kalmak korkutmuyor tonlarca yükün ezip geçmesi bile...asıl korkum çok bilinmeyenli denklemlere konu olmak, bir gün ne olduğumu unutmak, hatta yapıştığım yolu, belki yol kenarındaki tüm o evleri...

bir zamanlar aç sokak köpeklerine, düşmeye kalkmaya, olmadık tersliklere aldırmadan mücadele edebilecek olan ben, dünyayı değiştirebileceğine sozsuz inancı olan hani, haksızlığa pabuç bırakmayan o minicik kız çocuğu büyüyünce neden böyle biri oldu? cesaret tükenir biter mi?

midem kalbimin altında ya, orda kırılıp dökülen ne varsa mideme dökülüyor olmalı, bunca acı, kan ve kendini tüketme pahasına kaynayıp duran midem kalbimi yakar mıydı yoksa?kalbimin bir parçası, midemin altında-rahmimde- atmaya başlasa acıyı hatta korkuyu defedip yalnızca onun tiktaklarını dinleyebilirim, birlikteliğim bir ömür bulur, ben sarılacak bir yürek bulurum, diye umuyorum, umutlar doğuruyorum yani, hayırlısı...tabi şimdi bunları aşkın sıcacık kollarında düşlemek vardı, korkular ya da endişeler çerçevesinde değil, nasip.


6/22/12

kırkı çıkmamış mutluluklar vb...

dün adana'ya yağmur yağdı, nasıl da güzeldi, yanında da tozu dumana katan bir rüzgar esti ki evlere şenlik, kaygılarımdan da bir kısmını aldı götürdü kendiliğinden ne diyeyim, eğer hava da içim kadar bunaltıcı olsa hiç çekilmezdi.

tavana gözlerimi dikmeyeli epey zaman olmuş, fark ettim de kendimi biraz zorlasam üç odanın çatlaklarına harita çizebilirim geniş ölçekli...

insan yaşamını geçirdiği şekilde ölürmüş derler, ben tavana bakarken ölebilirim mesela, hatta "keşke ölsem" dediğim genelde öylesi anlar...kusursuz bir ölü duruşu, boylu boyunca...çatlaklardan ruhumun süzülüp sezayı bulması gayet şairane geliyor, cansız et parçası olarak bedenimi düşünmek acı tabi...

mutlu olunca asla başıma kötü şeyler gelmeyecekmiş gibi hissediyorum, ne kötü yanılgıdır yahu, ne feci burun üstü çakılıştır o...işin kötüsü hiç uslanmıyorum da...mutluluktan yana ağzımın payını defalarca almış olmama rağmen; mutsuz, beklentisiz, yavan gerçekliği yine de kabullenemiyorum!...dünya bu olmamalı, hayat böyle olmamalı, kuru kuruya gitmez ki böyle velakin ben yaşamanın kulak memesi kıvamını tutturamıyorum,  zamanla olur mu acep?

mutluluğun hayal kırıklığıyla göbek bağını kesecek ebenin ellerinden öperim şimdiden, kendisine sevgim saygım sonsuz...

1/07/12

masada güllü dallı zarflar var

Esra'ya mektup yazdım, adresini bilmiyorum, telefon etsem sorsam, biliyorum açmaz, yıllardır böyle, o telefonla konuşmayı sevmiyor ben de mesaj yazmayı...bu durum arkdaşlığımızı kestirip atmıyor, sektelere uğramaktan da kurtaramıyor.

mektubu özlediğim için yazdım, onun da şu an hissettiğime benzer bir yalnızlık hissediyor olabileceğini düşündüğüm için, tam olarak da aynı türden değil ama bildiği türden bir yalnızlık, benim de öğrenmek zorunda kalacağım türden...

mektubu büyük ihtimalle göndermeyeceğim.

burda parantez arası ünlemlerle anlatılacak çok şey var ama artık parantezler dışarda, ünlemler her yerde!