ayrılık da sevdaya dahil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ayrılık da sevdaya dahil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5/25/22

değişkenler, eşlenikler, basınç, sıcaklık vs.

Diyet iki gün sürdü, üçüncü gün sabah simit almaya gittiğimde para üstünü aldığım kişi adımla hitap etti, yüz çok tanıdık gelse de kim olduğunu çıkaramadım, gülümseyip "çıkaramadım, özür dilerim" dedim, meğerse 5 yaz boyunca ailesi yoluyla evlilik teklifi aldığım komşu oğlumuzmuş, çocukluğumda her günümü birlikte geçirdiğim ama gençliğimde mesafe koymak durumunda kaldığım şahıs epeyce yaşlanmış, çocukluğumda gözleri çakmak taşı gibi parlıyordu şimdilerde yosunlu görünüyor, açıkçası kendini tanıtınca yüzümde donan gülümsemeyle hızlıca uzaklaştım -bana olan takıntısına anlam veremediğim insanlardandır, ben evli o 3 çocukluyken sosyal medya hesaplarımdan takip isteği yollamıştı- sürekli evimin yakınındaki pastanede olmuyormuş başka şubelere gidiyormuş o kişi ama yine karşılaşacağımız belli... benim ışığım kalmadı, o da zamanında ısrarcı olsa da sınırını aşmadı fakat yine de korkuyorum böylesi durumlarda, kendimi koruyabilirim diye düşünüyorum ama korunaksız hissetmek sinir bozucu... 

Eski'den ses seda yok, benim için iyi olsa da oğlumun içerlediği belli, ben demediğim sürece telefon etmiyor babasına yine... bir ara neyin suçluluğunu duyduysa üstüne düşmüştü çocuğun, kuzu her şeyi babasına da anlatmak için hevesleniyordu... hafta sonu günübirlik gelip gitmek çok mu zor, millerini oğluna kullanmak mı zor, 19 Mayıs'ta Ankara'daki bir etkinliği bahane edip ben götüreyim bari çocuğu diye girişimde bulundum, yine vakit ayırmadı.

Kendi çocukluğumdaki gibi bir yoksunluk yaşasın istemiyorum ama ben çok üstelesem olmaz ümitlere kapılabilir veya babasıyla ilişkisini oldurmaya çalışırken zedelemelere yol açabilir bu durumlar diye diken üstündeyim.

Eski'yi hala özlediğim zamanlar oluyor, Stockholm sendromu gibi bir şey yaşıyorum galiba, etraftaki çetrefilli hatta kangren haline gelip iki tarafı da zehirleyen boşanma süreçlerine bakıp "en azından temiz bitirdik" diye ona minnet duyuyorum, sonra aklım yerine gelsin diye zamanında delil niyetine elimde tuttuğum tüm kayıt altındaki o yaşanmışlıkları, okuyorum bakıyorum, dinliyorum... yok diyorum "sen hala bu adamın adını anarak bile zararda, ziyandasın"...

Küçükken -cenazesini net hatırladığım halde- babamın filmlerdeki gibi aslında ölmemiş olan bir ajan yahut yeniden hayata dönen bir süper kahraman falan olduğunu kanlı canlı karşıma çıkacağını hayal ettim, kayıplar karşısında takındığım tavır bu yaşımda çok da farklı görünmüyor, gönlüm ölmüş bir ilişkiden bile medet umabiliyor, tabi ki ölen öldü, biten geçti gitti.

Onu tanıdığım 20 yılla değil de tanıyamaz hale geldiğim 2 yılla resmediyorum bazen işler zorlaştığında, haksızlık... o tanıdığım adam değiştiyse bu tanımadığım adam da değişebilir -ölü ilişki umudu için demiyorum bunu oğlumda yeşil kalan baba sevgisinin kuruyup gidişini görmek istemediğimden onda hala ümit görmek istiyorum- çok geç olmadan olumlu değişimler görmeyi dört gözle bekliyorum. 


3/29/22

"Beni hoyrat bir makasla eski bir fotoğraftan oydular"

Kendi gençlik fotoğraflarımı ararken eski'nin yıllanmışlarını buldum, yakışıklı adamdı, hala eli yüzü düzgün, kül rengi saçlarla ayrı havası var, yüzündeki çizgilere rağmen umarsız bakışlarla yıllara kafa tutmaya devam ediyor.

Severken en büyük tereddütüm o güzel sıfatıydı, yok yere olmuyor güçlü sezgiler... yine de böyle güzel bir şeyin hayatımda yer almış olması kötü değil, sevmek güzeldi, sevgili güzeldi, belki yine olsa yine yaşamazdım böyle bu aşkı ama hem dilimden hem kalbimden sövgüler değil şükürler geçiyor ziyadesiyle, şu an olduğu kişiyi tanıyamıyor olsam bile o kişiyi tanıdığıma sevindim.

Fotoğraflara bakınca kendi gençliğimde bir ışık görüyorum, feri çekilmiş şimdi o bakışların, şükür ki gözler yerinde, bakarsın başka bir ışıkla aydınıverir, umut güzel umut...

Oğlum sandığımdan erken sormaya başladı ayrılma nedenimizi, ağlamadım, belki ağlasam o sormayı keserdi, belki boğazımdaki yumru üç beş fotoğrafla kol kadar olmazdı, kim bilir...

İnatçıyım ben, "unutacağım" diye direttikçe esiyor, rüzgar bile canımı yakıyor, uzun uzun bakıyorum fotoğrafına, ölmüş kabul etmek daha makul görünüyor gözüme, yas böyle böyle biter belki... yok saymayacağım, uyuşan hisleri de hislerim döndüğünde kıvrandıran sızıları da yok saymayacağım, uyuşukluk yakamı bıraksın diye acıya alışacağım, bitecek böyle böyle, zamanla, zaman yoksa ölümle yitip gidecek eninde sonunda... 

Şöyle aynada kendime bir bakınca, o kadar çok son görüyorum ki "son olsun bu" diyorum, sevilmek hak edilen bir şey olsaydı harcım olmadığını savunurdum.

Becerebilsem -ölsem bile- akıllarına estiğim bir an bir yerde sevdiklerimin içini ısıtmak isterdim, hala yaşıyorken olur mu dersin?




1/18/22

ruhsuz

Birileri için "another love" eski bir şarkıdır herhalde, benim için oldukça yeni, geçen yaz bulamamak yazık... bu yaz yaylada kulaklığımı takıp avazım çıktığı kadar eşlik etmek istiyorum, belki biraz dans, azıcık gözyaşı... bir yanım da yaza kadar bana şu an hissettirdiklerini hissettirmemesini diliyor.

Kıkırdayarak eteklerimi savurduğum yaz şarkıları düşlemek tatlı, sezonluk tüketilenlerden veya duyunca hangi yılda hatta modda olsam da hareketsiz duramadıklarımdan, iyi olmaz mıydı?

Müzik üstümdeki ölü toprağını silkmeye yetmiyor, sanki on yılımın müziği ruhumla dağılmış, ne dinledim, dinledim mi hiç şarkıları, şiirleri?... "ruhum" dediğim için mi onda kaldı vücudumdan çok daha değerli olan kısmım?

Şehir bu ara güneşli ama hiç olmadığı kadar soğuk "güneş kar toplar" dedi biri, haklı sanırım.


12/15/21

büyüyünce geçer

Aldığım ilk ve tek sevgililer günü hediyesini 6 yıl önce banka çekilişinden verdiler, bilgisayar elime geçene kadar inanmak zor oldu, o bilgisayarın aynısını işyerinde kullanıyordu eski, şarj yeri mıknatıslı olduğu için takması eğlenceliydi ama arada tutturamayınca da sinir bozucu... çok nadiren iltifat ederdi, "aferin tek seferde taktın bak bizim ofistekiler bir türlü beceremiyor" demişti, ne zaman şarja takacak olsam o salak gülümseme yapışırdı yüzüme, dün yine takarken gülümsediğimi fark ettim, şaşırdım; isyankar ergenin babasından yediği ilk tokat kadar, ateşe elini uzatan bebeğin çığlığı kadar acı dolu bir şaşkınlık... o gülücük yüzümde asılı kaldığı sırada paramparça oldu kalbim... biliyorum böyle anların her ayrılıkta yaşanması muhtemel, yine de acıtıyor.