Diyet iki gün sürdü, üçüncü gün sabah simit almaya gittiğimde para üstünü aldığım kişi adımla hitap etti, yüz çok tanıdık gelse de kim olduğunu çıkaramadım, gülümseyip "çıkaramadım, özür dilerim" dedim, meğerse 5 yaz boyunca ailesi yoluyla evlilik teklifi aldığım komşu oğlumuzmuş, çocukluğumda her günümü birlikte geçirdiğim ama gençliğimde mesafe koymak durumunda kaldığım şahıs epeyce yaşlanmış, çocukluğumda gözleri çakmak taşı gibi parlıyordu şimdilerde yosunlu görünüyor, açıkçası kendini tanıtınca yüzümde donan gülümsemeyle hızlıca uzaklaştım -bana olan takıntısına anlam veremediğim insanlardandır, ben evli o 3 çocukluyken sosyal medya hesaplarımdan takip isteği yollamıştı- sürekli evimin yakınındaki pastanede olmuyormuş başka şubelere gidiyormuş o kişi ama yine karşılaşacağımız belli... benim ışığım kalmadı, o da zamanında ısrarcı olsa da sınırını aşmadı fakat yine de korkuyorum böylesi durumlarda, kendimi koruyabilirim diye düşünüyorum ama korunaksız hissetmek sinir bozucu...
Eski'den ses seda yok, benim için iyi olsa da oğlumun içerlediği belli, ben demediğim sürece telefon etmiyor babasına yine... bir ara neyin suçluluğunu duyduysa üstüne düşmüştü çocuğun, kuzu her şeyi babasına da anlatmak için hevesleniyordu... hafta sonu günübirlik gelip gitmek çok mu zor, millerini oğluna kullanmak mı zor, 19 Mayıs'ta Ankara'daki bir etkinliği bahane edip ben götüreyim bari çocuğu diye girişimde bulundum, yine vakit ayırmadı.
Kendi çocukluğumdaki gibi bir yoksunluk yaşasın istemiyorum ama ben çok üstelesem olmaz ümitlere kapılabilir veya babasıyla ilişkisini oldurmaya çalışırken zedelemelere yol açabilir bu durumlar diye diken üstündeyim.
Eski'yi hala özlediğim zamanlar oluyor, Stockholm sendromu gibi bir şey yaşıyorum galiba, etraftaki çetrefilli hatta kangren haline gelip iki tarafı da zehirleyen boşanma süreçlerine bakıp "en azından temiz bitirdik" diye ona minnet duyuyorum, sonra aklım yerine gelsin diye zamanında delil niyetine elimde tuttuğum tüm kayıt altındaki o yaşanmışlıkları, okuyorum bakıyorum, dinliyorum... yok diyorum "sen hala bu adamın adını anarak bile zararda, ziyandasın"...
Küçükken -cenazesini net hatırladığım halde- babamın filmlerdeki gibi aslında ölmemiş olan bir ajan yahut yeniden hayata dönen bir süper kahraman falan olduğunu kanlı canlı karşıma çıkacağını hayal ettim, kayıplar karşısında takındığım tavır bu yaşımda çok da farklı görünmüyor, gönlüm ölmüş bir ilişkiden bile medet umabiliyor, tabi ki ölen öldü, biten geçti gitti.
Onu tanıdığım 20 yılla değil de tanıyamaz hale geldiğim 2 yılla resmediyorum bazen işler zorlaştığında, haksızlık... o tanıdığım adam değiştiyse bu tanımadığım adam da değişebilir -ölü ilişki umudu için demiyorum bunu oğlumda yeşil kalan baba sevgisinin kuruyup gidişini görmek istemediğimden onda hala ümit görmek istiyorum- çok geç olmadan olumlu değişimler görmeyi dört gözle bekliyorum.