10/10/23

"Ateşe hakiki bir çay koyalım"


 BCP şubat ayı konusu; şiir ve psikoloji.

Temel Sanat Eğitimi dersinde "sanatçılar deliliğin eşiğinde gezinir, sınıra en yakın oldukları yerde en üretken dönemlerini yaşarlar" demişti hoca, ben saçmalığın daniskası olduğunu düşünmüştüm ama desteksiz atmamış muhterem... normal adam niye yazsın, çizsin, tepinsin içindekini dökmek için?

İstanbul'dayken mühendis ev arkadaşımın iki gün boyunca yemeden içmeden C++ kod yazdığını görmüş ve endişelenmiştim, "bunun şiir yazmaktan farkı yok, akıl işi değil" demişti, kim bilir şiirini kendi dilinde yazmış böyle kaç şair var, bilmediğimiz, asla anlamayacağımız, anlaşılmayı umursamayan...

Silvia Plath'ı öyle bir intihara itecek kadar inciten neydi merak ediyorum, ona veya çocuklarına sempati duyduğum, acıdığım için falan değil de bir şekilde anlayabildiğimi düşündüğüm için tanıma isteğim... beni en etkileyen intihar biçimiydi, az evvel çocuklarına kurabiye pişirdiğin fırına kafanı sokup gazdan başı dönerken ne hissedersin? korkutucu... benim aksime ona doğru koşmuş olan Nilgün Marmara'ya yüzleşmeye cesareti için derinden saygı duyuyorum, Silvia ile empati kurup Marmara'ya yakınlık hissetmek... babamın öldüğü yaşa vardığımda onun ölüm yıldönümü ile benim doğum günüm arasındaki 1 ay uyuduğum yataktan düştüğümü, attığım adımın havada kaldığını hissetmiştim, Nilgün Marmara'nın tanımayı en çok istediği kişinin yaşında intiharını garipseyemiyorum.

Konu böyle ilerleyince sanki 'Ölü Ozanlar Derneği' açılış oturumu gibi oldu, üzgünüm...

Ölüsüyle dirisiyle akıl işi olmayan şiirde her türlü delilik mevcut... beş hececiler adıyla bile OKB muzdaribi gibi görünmüyor mu? failatün failün diye diye ölçtüğümüz o vezinler akıl karı mı? serbest şiir desen depresiflerle bipolarların düğün daveti gibi... İster ölçülü uyaklı ister daldan dala, ister politik ister kuşlu böcekli olsun, isterse bambaşka dillerde olsun, Rilke ve Poe'yu sevebiliyorsam Neruda'ya kollarımı dolamak istiyorsam, hiç tanımadığım birinin anlamadığım dilde okuduğu şiire gözyaşı dökebiliyorsam şiirin hudutsuzluğuna kapılmışım demektir, ruhum şad olsun.

Poe'nun şiirlerinden zevk almak mazoşistlik belirtisi olabilir mi?

"Vasattan hasat çıkmaz"cılar boşa dil dökmüyor, kabul...yine de ağır saplantıları olanlar, vasatın kollarında uyutsa sapkınlıklarını keşke, sözüyle adam öldüren keskin dillileri de törpülesek merhamet çarkında, canına kastı olanı sevip sarsak sarmalasak, oh mis...

Şiir akla hitap ederken bile delice... Nazım Hikmet'le Necip Fazıl'ı aynı derecede sevmek başka açıklanamaz.

Aklını şiire takmış olanlar evvelden beri "şair bu mısrada ne anlatmak istemiş" sorusunu pek sever ya... bir şairin yeğeni ödevi için 'şiirinde ne anlatmak istediğini' sormuş dayısına, ne dediyse yazmış okula gitmiş, beş karış suratla akşam eve gelince "dayı, hoca şiiri hiç anlamadığımı söyleyip zayıf verdi" demiş... şairden fazla şiirciyiz vesselam... demem o ki, sadece şairler değil şiir tutkunları da topyekün bir hallerdedir; şiirleri şizofrenik dünyalarının penceresine rengarenk çiçekler gibi dizer de uslanmazlar.

Şiirsel filmler mi, şair filmleri mi daha güzel? hmm ikisinden de biraz alıp il postino'yu veren güzel insanlara teşekkürler... şiirsellik diye başlayıp "shi" dememek de ayıp kaçıyor kendi namıma...

Japonların resimli hatta yazısı bile tablo hissi uyandıran şiirlerine değinirsem çıkamam -ve lakin en obsesif tutkuların mimarlarına saygıda kusur etmek istemiyorum- Yayoi Kusama gibi akıl hastalığına ad vermiş şair olmak da olayı başka boyuta taşımaktır azizim...

"Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna"








1 yorum:

  1. Bu yazıyı öyle ama öyle çok sevdim ki... İşaret koydum sayfaya açıp açıp gene okuyacağım. :)

    YanıtlaSil