2/14/23

geçer...

Fotoğraf masamdan, arka fonda hala sünger yatak battaniye vs var, evine dönmeye korkan veya artık dönecek evi olmayan bazı çalışan yakınları hala bizimle kalmaya devam ediyor, eve sağlam raporu verilince ben evime geçtim, yalnız kaldığım düşüncesiyle rahat edemeyen annem de döndü, oğlum da yanımızda olsa iyiydi ama deprem hala tüm konuşmaların ana gündemi, korku güneşli günlere rağmen soğuğunu yayıyor etrafa, bir hafta daha kalmasına pek de itiraz edemiyorum o yüzden... 

Adana'da çalışmaların tamamlandığını söylediler, kayıp bir arkadaşın daha ölüm ilamıydı benim için... biliyorum henüz tam olarak idrak edemedik, boşluklarla dolu yerlere bakmaya başladığımızda o boşluklar tüm andaçlardan daha büyük ve etkili olacak ve zamanla bu da unutulacak ne yazık ki...

Gölcük depremini duyduğumda yayladaydım, Adana depreminin anısı taze olduğundan duyan herkes ağlamaya başlamıştı, kaybın ne kadar çok olduğunu bilmediğimiz halde, elektriğin olmadığı dağ başında çığlıkları duymadığımız veya ekrandan dehşeti izlemediğimiz halde derinden sarsıldık, iki sene sonra okumaya gittim oraya, bin parçalık yap-bozun kayıp üç beş parçası gibi duran o boşluklar kanımı dondurmuştu, deprem sözcüğünü kullanmak şöyle dursun o sene olmuş herhangi şeyden bahsedecek olsan insanların yüzüne ölüm soğukluğunun geliverdiğini görüyordun, aradan yirmi seneden fazlası geçti rafta kalmış dehşeti kucakladık yine... ders alınmasını umuyorum bu sefer ama umudu boyundan büyük yerlere yükleyip arkadan öylece bakmak istemiyorum bu sefer, kendimden ve oğlumdan başlayacağım nasipse eğitimse eğitim, donanımsa donanım...

Depremde hal hatır sordu ve ilk gün ihtiyaçlar için yardım gönderdi eski, ummadığım kadar insancıldı, eminim oğlu yanımda olmasa arayıp sormak yardım etmekle ilgilenmezdi ama darda kaldığımız kısa zaman diliminde yardımını gördük, diliyorum o da sıkıştığı zamanda yardım görür... burdakilere laf olsununa soracakları bir hikaye oldu benim acım, tuhaf... eskiden olsa ya çok konuşur sorulandan fazlasını anlatırdım yahut susar içime atardım, şimdi sorular kadar güdük kaldı hikaye, ölüm tüm duygusal fırtınaları süt liman edecek gerçeklikte ne de olsa... 

Uyuduğum ama gözümün önündekileri gördüğüm gözlerimin bilimcimden önce açıldığı sabahlara uyanıyorum yine, yattığımdan daha yorgun uyanıyorum, elbet bu da geçer yahu... aramaya sormaya fırsatım varken özlediğimi benim için değerli olduğunu söylemediğim dostlarım, arkadaşlarım, yakınlarım, nur içinde yatın, şimdiden özledim, Allah hepimize rahmet etsin.

2/09/23

soğuk nefes ılık gözyaşı...

Ölüm ensemize üfledi, ölmedik hayattayız şükür... Adana diğer şehirlere göre bir nebze daha iyi durumda, evim yıkılmadı, hava ilk günkü gibi soğuk ve yağmurlu değil, su var, elektrik ve doğalgaz var, marketler mütemadiyen çalışıyor, hasarlı binalara giriş çıkışlar kontrollü fakat yaşadığına sevinirken bile insanın içi burkuluyor.

İlk iki gün olayın sıcaklığıyla panik ve paranoya yayılmıştı etrafa, "iyiyiz" mesajları sayesinde sevindik, ölümüne şaşkındık yine de bencil, kendi mağduriyetiyle alabildiğine meşgul... ikinci gün kötü haberler, cenazeler, sarstı ama şükrettik, dua ettik, arabada/koltukta/yerde uyumaya, az biraz üşüyüp leş gibi kokmaya sabrettik... 

Dün koptu benim kayışım annemi köye oğlumu Ankara'ya gönderip olaydan sonra ilk kez eve girince kokusu bile yabancı geldi evin... ummadığım yerden kötü haberler gelmeye devam etti, Ankara'da sandığım arkadaşın akraba ziyareti için Kahramanmaraş'ta kayboluşu, Diyarbakır'da kızları kurtarılan ve sesi ilk iki gün duyulan arkadaşımın eşi ile naaşına ulaşılması... ikinci gün arayıp ulaşamadığım blog arkadaşım Ayşe'nin (jewel) kayıp oluşu ve dakikalar önce bulabildiğim o haber... dünden beri onu tanıyan birinden haber alabilir miyim diye umuyor, kurtuldu haberi için adı soyadıyla internette arıyordum... bir şeylerin içimde kopup dağıldığını hissediyorum Allah'ım yardım et...

Ölüm yalıyor yüzümüzü, ensemizde bıçak gibi bir soğuk nefes... yaşamak bile utanç verici, alıp gönderebilsem şu güneşli günü yollayabilsem keşke, ailesiz isimsiz bebekler, hayatından bezmiş benim gibi dinozorlar varken göçüp giden minicik canlar... 

Diliyorum diğerleri gibi unutulup gitmesin, afet ve arama kurtarma eğitimleri kışlaya asker alır gibi vatandaşlık görevi olsun, utanmakla kalmasın, ders alalım nolur...

Enkaz altındakilere de yakınlarına da görevli ve gönüllülere de dua ediyorum, Rabbim yardımcınız olsun.

1/23/23

dombili dambıl

Spora başladım, haftalardır gittiğim gün sayısı toplamda iki elin parmaklarını geçemiyor, çoğunlukla oğlum hoplayıp rahatça tepinebildiği için sürüklüyor beni

Karışık yer tercih etmek zorunda kaldım eve yakın olsun saat sorunu olmasın diye -şimdiden pişmanım- sorun devam ediyor annem gece evden çıkartmıyor beni... ben de sıkıntılı buldum gördüğüm kadarıyla, erkeklerin ağırlık kaldırırken niye alelacayip sesler çıkarttığına akıl erdiremiyorum, bi hanım abla var zıpkın gibi maşallah halter çalışıyor koca koca ağırlıklarla gıkını çıkarmıyor, adamlar çığlık çığlığa... içim fesat herhalde çok rahatsız edici! geçenlerde geç gittim üç beş kişiyiz, muhtemelen üniversite öğrencisi bir çocukcağız ıkınıp duruyor, kulaklık taktım bangır bangır müziğe rağmen duyuyorum, 'çocuğum beynin çıkacak bir tarafından yeterse yeter' diyeceğim tabi ki diyemedim... bu aralar erkekler üzerinde kadınlardan daha çok baskı var. tüm erkekler baklavaları kadar konuşsun gibi bir atmosfer... sanki tüm kadınlar da savunma sanatı bilmek, ukala ve sinsi olmak zorunda, bense dinozorluğunun hakkını vermeye çalışan o mızmızcı teyze... antrenörler ayrı alem, oturttu beni aletin birine, üç set on beş dedi gitti, bir tür şifre falan mı, aleti çalıştırmak için parola mı gerekiyor, üç sıfır on beş dedi de ben mi yanlış anladım derken tepemde biri "çiftli yapalım, set değişelim mi" dedi, ufak çaplı bir şok daha geçirip yandan kopya çekerek hareketin 15 kere tekrarlanıp ara verilerek 3 turda tamamlanacağını çözdüm, yaşlıyım ben bu atraksiyonlar için cidden ya...

N'apalım evde oturup bazlama börek yiyerek olmuyor, kendimce zaman beni çiğneyip tükürmesin diye bir yerlerden tutunmaya çalışıyorum... neden tembellik spor yapmaktan daha yorucu ve stresli benim yaşamımda?

1/12/23

toz tahmini

Ne zaman gerçeklerle aram bozulsa; filmlerle, şarkılarla, şiirler hatta çizgilerle hallaç pamuğu gibi kendimi çırpmak yetmese "çok eski zamanlardan birinde" diye uydurduğum fantastik bir hikayeye çiviliyorum odağımı, bir süre için kafa rahatlasa da düşünmekten kaçmak derinleme kafa patlatmak kadar yorucu... sonuçta ikisinde de kaçıyor uyku, huzursuzluk yakayı bırakmıyor.

Kendime baktığımda yaşlanmak başlı başına bir sorunmuş gibi görünüyor, sadece sağlık açısından değil yaş almak bana bilgelik getirmediği için belki... 

Merak ediyorum; olası bir zaman, sanal gerçeklik kapsülünde bir ağaca dönüşerek ölmek isteyecek mi yaşlı insanlar? Lunaparklarda son sürat bir birine giren arabalardan zarar görmeden çıkabileceğimiz düzenekler olacak mı? Arabalar gerçekten uçacak mı? Sisle kaplı yemyeşil vadiler gelecekte de olacak mı? Görebilecek ömrüm olacak mı? Bugünümle yarınım barışıp dünü kucaklayacak mı?

İnsan tek, biz onun her bir zerresi miyiz merak ediyorum... her çakranın ayrı alemi var mıdır? topyekün insan iyisiyle insancıkların yaşamlarının sorumluluğunu alabilecek mi? ben, sen, o olmasa insan kendini tamamlamaktan ziyade eksiltmez mi? kendim çalıp kendim oynayamadığım varsayımlar arasında ufalanan gerçek tozları uçuşuyor mudur beynimde? bir gün onları doğru yerde toplayabilir miyim?




12/14/22

patika

Kaybolmuş hissediyorum, kocaman bir ormandayım, bilindik bir mekanda fakat nasılsa bildiğim yoldan şaşıyorum, belki kopan fırtınalardan uzun yağmurlardan sonra yer yerinden oynadı ve ben artık yeni yollar bulmalıyım kendime... dönüp dolaşıp eski ile yolum kesişse işaretlediğim ağacı yeniden görüp yolumu kaybettiğimi bir kez daha fark ediyormuşum gibi hissediyorum, ormandaki herhangi bir ağaç, yine de sinir bozucu...

Bir an evvel düze çıkmak, kaybolma kaygısını atıp ormanın tadını çıkarmak istiyorum.

Oğlum ilk kez kuşak sınavına girecek, anaokulunda zorbalık gördüğünden beridir bir savunma sanatı öğrenmesini istiyordum ama öğrenirken daha çok hırpalanacak korkusuyla erteledim, iyi gidiyor gibi... 

Dün annemle ayrıldıklarından beri ilk kez üvey babama rastladım, yüzünü çevirdi, muhtemelen savaş-barış döngüsü yaşayan ilişkilerinde çomak sokanın be olduğumu düşünüyor -oldum olası sevmez- arkasından birkaç iyi cümle kurma gereği hissettim, ben boşandığım için annemin ardına bakmadığının farkındayım.

Güzel/yakışıklı kişileri daha katlanılır buluyorum, sevdiğim kişileri genelde çirkin bulsalar bile güzel görme eğilimindeyim, çoğu kişi için böyle olmalı, "yarasaya yavrusu tatlıymış" oğlumdan yakışıklısı annemden tatlısı yok dünyamda...

Çenemi sıkıca kapatmam gereken hassas bir dönemdeyim ama yazdığım özel şeylerin olduğu ekranı kabak gibi ortada bırakıp gidiyorken boşboğazlığımı dizginlemek yetmez, bu da geçer ne diyeyim, bir yanım rüzgara karşı koşmak istiyor bir yanım emekliliğime kadar rutinimde kalmak... nasipte ne var gönül nereye akıp gider bakalım... 


11/21/22

serzeniş

 Milletçe yüzümüze tükürseler "şükür" diyecek kıvama gelmişiz artık... beklediğim bir kdrama vardı "reborn rich", dizi başlamadan önce Türkiye'deki ekiple başrolün eğlenceli fotoğraflarını falan görüp umutlanmıştım "ülke bu sefer doğal güzellikleri ve misafirperverliğiyle falan konu edilecek galiba" diye... diziyi izleyince şok oldum.

Hayır kızamıyorum dizi ekibine; kara para aklayıp eminönü gibi pazar günü bile ıssız sessiz kalmayan yerde adam kaçırıldığı ve gündüz gözüne sahilde adamın kafasına sıkıldığı konu ediliyor diye senaristi suçlayamıyorum çünkü Türkiye kara para aklama ve terörde gri listede... fakat size ne oluyor yurdum insanı yahu... hiç mi utanma kalmadı, kurgu üzerinden hırsız ve katil damgası vurulmuş, bize hakaret eden ekibe sitem bile eden yok... kakara kikiri fotoğraflar, başrole ayş oyş methiyeler, kişinin oyunculuğuyla hiçbir problemim yok ama denizaşırı ülke deyip ülke ismi vermediniz madem o bayrağı üçkağıtçılık yaftası üzerinde dalgalandırmasaydınız, yazık günah ya... sizin ülkenizin özgürlüğü için canını ortaya koyan insanlar var burada hala, bu kadar vefasızlık olmaz yahu... ulusal kanalda her daim yer edinmiş bir ülke üstelik.

"Kardeş" dediğimiz ülke yüzümüze söverse düşmanımızdan Allah korusun... 

11/14/22

arda kalan


Dün oğlumu almaya geldi babası, otogara çocuğu ben bıraktım, birbirine bakmaya korkan iki kişi haline gelmek tuhaf... ben çocukla ilgili bir şey yazıyorum -sözcükler zaten diken üstü- karşı tarafın profil fotoğrafı çift kişi oluveriyor, çocuk rahat olsun diye "içerde konuşun" diyorum eve girmiyor, bu sefer evliliği konusunda daha özenli diye umuyorum... ikinci şık beni bir psikopatmış gibi resmedip kendisinin yalanına inanmış olması ki suçluluk hissetmemek için bunu bile yapabilir, inandığı yalanlar yüzünden inandırıcıydı çoğu zaman... umarım ikinci ihtimal kuruntumdan ibarettir, sıkça abarttığımı inkar edemem.

Bu iki yabancı karşısında, sperm bankasının başarılı bir işiymiş gibi hissediyor mudur oğlum? yapay tavırlardan bıkmış mıdır?  tuhaf hissettiğine eminim... zeki ve algısı kuvvetli bir çocuk, zoraki gülümsemesini ne zaman görsem ruhumun paramparça olduğunu hissediyorum.

Babasızlık konusundaki tecrübelerime rağmen baba yokluğuyla baba yoksunluğu farklı elbette... ben elimden geldiğince doğru olanı yapmaya çalışsam da aynı duyarlılığı çevremden sadece umabiliyorum, üvey babam konusunda ne tür densizlikler yaşadıysam oğlumun da benzerlerini yaşıyor olması muhtemel...

Sürekli nasihat modunda olup, ben de böyle şeyler yaşadım mesajı da bir yere kadar... artık o yaşı geçiyor, korkuyorum, doğru olan ne emin değilim... ikimizin de onunla derin bağlar kurmada başarılı olduğunu düşünmüyorum, kendimle ve hayat zorluklarıyla boğuşmaktan ona mutlu anılar vermekte zorlanıyorum, babası oldum olası uzak akraba modunda... mutlu bir çocukluk geçirmesini her şeyden çok isterdim.