Bir aydan uzun süredir spora gitmiyorum, diyet de aksadı, dün oğlumun zoruyla gitmeyi başardım. başladığım ağırlıklardan fazla ama son aşamada çalıştığım ağırlıklardan az, hafif tempolu egzersiz yaptığım halde kemiklerim bile ağrıyor, hamlamışım.
Son gidişimde kendimi oldukça zorlamıştım soluk soluğa terimi havluya silerken gülümsedim, tam karşımda çalışan orta yaşlardaki adam da soluk soluğaydı gülümsediğimi görünce tebessüm etti, flört gibi yüzümü kızartan bir an... sırf bu andan utanç duyduğum için bir ay çalışmaya gitmemiş değilim annem hastaydı sonuçta onu yalnız bırakmak istemedim ama eskisi gibi haftada bir iki gidip kendimi zinde tutabilirdim, utandım.
Üç yılı geçti ayrılığın üzerinden hala yeniden denemeye hazır değilim. Kızarıp bozarmak desen ergen tadında geliyor, eğreti bir duruşu var üzerimde... kırk yaş üstü boşanmış çocuklu dul kadın imajı epey atılgan toplum nezdinde fakat o ben değilim, kimsenin rüyalarının kadını olamayacak kadar içim geçkin... Yine de içimdeki kerata uslanmak bilmeyenlerden, üniversite arkadaşlarımdan birinin "senin de gülüşüne ömrünü verecek biri çıkacak karşına" deyişi kulaklarımda, inanmak istiyorum, umudumu korumak istiyorum; elliden sonra dünyayı gezmek ve ister yolun sonunda isterse de yolda eşlik edecek birini umuyorum... hayalimde ötelediğim için mi hazır olmak mümkün olmuyor, hazır olmadığımdan mı uzak hayaller kuruyorum, kim bilebilir!