10/04/23

şahsen bizzat kendi kendimin kendisi

   

Uzun uzun aralar vermek yerine bu yıl hiç yazamadığım için suçluluk hissettiğim BCP yazılarını günden güne tamamlamak istiyorum, umarım en azından yılın sonunu yakalayabilirim. İlk ayın konusu "gerçeğe dayanan olaylar ve biyografi"

Eskiden biyografi denilince ilk aklıma gelen ansiklopediler ve antolojiler olurdu.

Blogumun bir tür otobiyografi olduğunu söylemek hata olmaz sanırım... tabi gönül isterdi ki Nazım Hikmet gibi şiirden otobiyografi döşeyeyim şuraya satır satır...

İşin ironik tarafı biyografilerle pek aram yok fakat her nasılsa otobiyografilere zafiyetim var hatta otoportrelere... Frida ve Van Gogh'un otoportrelerini bilmeyen mi var gerçi... profildeki avatar da benim otoportrem bu arada :P

İlk Aliya okuduğumda mı keşfettim? Çocukluğum'a Gorki'nin kaleminden bakarken mi? Genç Werther'in acılarıyla iç geçirirken mi, bilmiyorum... farklı bir samimiyetti hissettiğim... nasıl tarif etmeli... tepesinde dikilip -oyuna girmeden- kurduğu evciliği huşu içinde izlediğim çocukluk arkadaşım gibi mi, birbirinin kanını akıtacak kadar kavga eden kuzenlerime orta oyunu izlermiş gibi uzaktan baktığımdaki o his mi? kapı aralığından izlediğini bilse de istifini bozmayan komşunun sigara dumanlarındaki halkaların bulut bulut tavana dağıldığı gün gibi belki... kendi kendime dans ederken aynaya değen gözümün ucu belki de...

Adını bir yıl boyunca Aliya sandığım, oda arkadaşımın kitaplığından aşırdığım, Aliya İzzetbegoviç'in yazdığı "Tarihe Tanıklığım" otobiyografi hususunda Hitler'in "Kavgam"ı referanslı şüphe, yanlılık önyargılı ve yargılayıcılık içeren bakışımı yumuşattı kesinlikle... sonrası aşk-nefret ilişkisi...

En sevdiğim biyografi konusunda emin değilim ve lakin en sevmediğim "Waldo Sen Neden Burada Değilsin" bunu net söyleyebilirim. İsmet Özel'in yazılarını ve şiirlerini ya çok sevip ya nefret etmek normal mi acaba? oldum olası ne yazsa kırk katır ya kırk satır dimağımda, iz desen yok ama bolca kaos... bulanmadan durulamıyorduk değil mi? her neyse işte suyumuz bir değil muhteremle... ilk kitapla her sayfada kavga edip yine de "Henry Sen Neden Buradasın"ı okumamın bir anlamı olmalı, gel gelelim 'ne bu adamdaki giz merak ediyorum' desem yalan... öyle işte...

Nazım'ın şiirini dedim ama biyografi özelliği taşıyan romanı da var ya, hani ismini çok sevmiştim, etiket bile yaptım, üstünden çok zaman geçince hatırlayamadım "biyografi miydi bu gerçek kesitti ama neydi?" falan derken, kitabın adı o farklıymış yahu... "yaşamak güzel şey be insan kardeşim" olduğundan o kadar emindim ki benzer adlı bir kitabı daha mı var diye hayretler içinde arattım gogıl amcaya -yok, bulamadım- sonradan adını mı değiştirdiler falan diye ufacık bir şüphe kırıntısı var ama aklım mantığım pek prim vermiyor o ihtimale... fil hafızamın hortumu boyunca boşluklar var anılarda, sonum hayrola!

Oğlum biyografi sevdalısı... dahiler sınıfı serisi, ünlü futbolcular serisi, Türk İslam büyükleri serisi, kahramanlar karavanı falan derken dizi dizi hayat hikayesi doldu kitaplık... savaşın dahileri belgeselini gözünü kırpmadan izliyor ama yağma yok, şiddet içeren yerlerde gözünü kapatıyorum "bebek miyim" diyor, "insan ol diye uğraşıyoruz şurda, benim gözümde hep bebek kalacaksın o ayrı" diyorum, hede hödelere doğru uzayıp gidiyor muhabbet, onca savaş sahnesini en kansız biçimde çekebilmenin haklı gururunu yaşıyor olmalı ekip.

1 Litre Gözyaşı ve Sadako gibi gerçek hayat öyküleri Japonların pek de imgeme uymayan bir anına tanık olmamı sağlıyor nedense utanıyorum, hiç ağlayacağını düşünmediğin birini salya sümük görüp teselli edemeyen kişi, o benim işte!

Okumayı sevmediğim biyografiler bile perdede muhteşem, sinema en güçlü büyüsünü gerçekleri düşlerken  yapıyor olmalı... "en inandırıcı yalanlar gerçeklere dayanan yalanlardır" demişti biri, film miydi gerçekte mi onu bile hatırlamıyorum ama laf mıh gibi aklımda... 

Blank Canvas otobiyografik manga olarak oldukça samimi, literatüre hakim değilim elbette, aklıma gelen bir o var, tavsiyesi olan varsa sevinirim.

Bu yazının ekine fotoğraflı CV yakışırdı ama burada bitirelim... uzun uzun anlatıyorum ya kendimi, kısa kesesim yok öyle tek sayfayla... 

Yılların tozunu atmaya bile kıyamadığım sahipsiz öykülerimin sakinleri selamlar, sevgiler...


6 yorum:

  1. Selamınız ulaştı ve kabul gördü. :)))
    Şaka bir yana biyografi hangi ayın temasıydı diye bir bakayım dedim, Ocak ayıymış. Hemen ekliyorum yıllık rapora. :) Devamını da bekleriz. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. son zamanlarda birkaç cümle yazıyorum havada kalıyor, siliyorum.

      yazılacak kayda değer pek çok an, fikir his geçiyor içimden ama yaşıyormuş gibi değilim bu ara, yaşamım genel anlamda ziyan oluyor gibi hissediyorum, yazmak istediklerim de o ziyan girdabına kapılıp gidiyor.

      bcp yazılarını can yeleği olarak gördüm, bir ip uzatıp kısaltabileceğim sonunu düğümleyebileceğim yahut öylece bırakabileceğim hayatımın içinden, hayatımın ta kendisi olmayan yazılar... yazmaya ihtiyacım varken kendimde boğulmamak iyi geliyor.
      teşekkürler proje için :)

      Sil
  2. Yanıtlar
    1. çok uzatınca 'yazının tadını kaçırıyorum' diye endişeleniyorum, keyifle okumanıza sevindim :)

      Sil
  3. Bu yazınızı nasılsa hiç görmemişim. Oysa Blogları Canlandırma Projesi kapsamında o ay katılan arkadaşlara yorum yazmamız gerekiyordu. Affedersiniz.
    Gerçekçi ve dürüst bir yazarın anlatımıyla yazılmış biyografileri seviyorum. İnsana daha yakından, tarafsız bir gözle tanıma imkânı veriyor.
    Nazım Hikmet'le ilgili kitap "Ne güzel Şey Hatırlamak Seni" mi acaba? Genco Erkal'ın sesinden şiirlerin de yer aldığı, Yapı Kredi Yayınları arasında basılmış bir kitaptı. Ünlü şairin şiirleriyle adeta biyografisi çizilmiş gibi çok güzel bir kitaptır.
    Detaylı yazınız güzeldi. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  4. Ocak ayı olduğuna bakmayın siz... depremdi, oydu buydu derken uzun zamandır yazamıyordum, katılacağımı söyleyip katılamadığım projede son aylarda da olsa yetişip tamamlamak istedim, geç olsun güç olmasın yazısı bir nevi ;)

    Nazım Hikmet'in referans verdiğim kitabının adı "yaşamak güzel şey be kardeşim", ben etikete "yaşamak güzel şey be insan kardeşim" yazmışım bildiğimden çok emin... hafızam bana ufak sürprizler yapmayı çok seviyor :)

    Şiirleri açık ara düz yazılarından iyi tabi ki... Nazım'ın bahsettiğim otobiyografi şiiri ise şöyle;

    1902'de doğdum
    doğduğum şehre dönmedim bir daha
    geriye dönmeyi sevmem
    üç yaşımda Halep'te paşa torunluğu ettim
    on dokuzumda Moskova'da komünist Üniversite öğrenciliği
    kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu
    ve on dördümden beri şairlik ederim

    kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
    ben ayrılıkların
    kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
    ben hasretlerin

    hapislerde de yattım büyük otellerde de
    açlık çektim açlık gırevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir

    otuzumda asılmamı istediler
    kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini
    verdiler de
    otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu
    elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum Pırağ'dan Havana'ya

    Lenin'i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924'de
    961'de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır

    partimden koparmağa yeltendiler beni
    sökmedi
    yıkılan putların altında da ezilmedim

    951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
    52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü

    sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
    şu kadarcık haset etmedim Şarlo'ya bile
    aldattım kadınlarımı
    konuşmadım arkasından dostlarımın

    içtim ama akşamcı olmadım
    hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana

    başkasının hesabına utandım yalan söyledim
    yalan söyledim başkasını üzmemek için
    ama durup dururken de yalan söyledim

    bindim tirene uçağa otomobile
    çoğunluk binemiyor
    operaya gittim
    çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
    çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri
    camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
    ama kahve falıma baktırdığım oldu

    yazılarım otuz kırk dilde basılır
    Türkiye'mde Türkçemle yasak

    kansere yakalanmadım daha
    yakalanmam da şart değil
    başbakan filân olacağım yok
    meraklısı da değilim bu işin
    bir de harbe girmedim
    sığınaklara da inmedim gece yarıları
    yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
    ama sevdalandım altmışıma yakın
    sözün kısası yoldaşlar
    bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da
    insanca yaşadım diyebilirim
    ve daha ne kadar yaşarım
    başımdan neler geçer daha
    kim bilir.

    YanıtlaSil