ruhum nasıl da mevsimin renginde...aynı turuncu hava, aynı bunaltıcı sıcaklıkta sevmeler, tıpkısının aynısı rehavet, nem, gam, hararet...durup da dalgaları izler gibi bir halim var, onca koşuşturmaca arasında alabildiğine durgun bir kumsal, kumları dalgalar kadar değişken, değiştiği hiç fark edilmeyen...
sınav yaklaşıyor, düğün yaklaşıyor, ben duruyorum, ayağımın altından yine kumlar kayıp gidiyor.
durduğum yerde ders çalışmak yoruyor, güneş tepeme geçerken alacak verecek derdine düşmek yoruyor, işin ilginci hiç yorulduğumu bilmiyorum, günlerin de kumlardan pek farkı yok sanki...
küçükken asırlık bir ağacın kocaman gövdesinde yaşamayı hayal ederdim, evimin kalın dallarında küçük küçük oyuklarım sıkılınca tırmanacağım koskocaman bir ağacım vardı güya...çeyrek asır sonra şu saatte; ağaç benmişim, köklerim köklere karışmış, dallarım dallara sarılmış, meğersem ben uzayıp gitmişim...maviyi severdim hep, biraz daha sevmişim...toprak renginde bir hayata kök vurmuşum...hayal işte...
içime biraz daha nem soluyup buharlaşmaya gidiyorum öğlenin tam ortasında dışarıya, telaşa...yapacak çok şey var, yapılmaması gerekenler listesi dalga dalga köpürüyor, kumsaldaki bir ağacın gölgesine takıldım gidiyorum, hayırlısı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder