9/11/15

oyun çocuğu

Oğlum her delikten kapılar açmaya çalışan hayal gücü kuvvetli bir yumurcak... onunla hayallerine dalacak zamanım ve cesaretim olsa keşke... bir çocuğun olmayan ülkesinde kaybolma fikri, perilerle uçtuğum olağanüstü bir seyahat fikrinden daha baskın hislere sahip bünyemde... oysa dünyanın en bilinmez yerlerine gidip görmek en çok istediğim şeylerden biriydi uzunca zaman... kendim olmak, kendimi yeniden bulmak kadar imkansız şu an, uzun uzak yolları aşındırmak...

Zor bir doğum sürecinin ardından oğlumu ilk gördüğümde bu anı tekrar tekrar yaşayabilmek için düzinelerce çocuk doğurabilirim gibi geliyordu, onca acı içindeyken bile "ikinciyi düşünür müsün?" diyen bir doktora "çocuğum yalnız büyüsün istemiyorum" demiştim fakat kırgınlıklar, hayal kırıklıkları öylesine üst üste geldi ki...  ikinci bir yana, olacakları öngörebilseydim yine de bir çocuğu böylesi kırık dökük bir yaşama ortak eder miydim emin değilim.

Dün gece defalarca sıçrayarak uyandı, kabuslar görmüş olmalı, daha bir yaşındaki masum bir kuzu için bile fazlasıyla ürkütücü bu dünya...

7/31/15

iyilik sağlık işte n'olsun...

"o iyi biri" demek kolay da nedir bu "iyi insan" olayı, nedendir?... İyi insan mükemmel insan demek değildir, iyi insan fikri olmayan insan demek değildir, iyi insan lirik duygular taşıyan insan demek değildir, daha bir yığın ne olmadığını anlatabileceğim iyi insanın "ne" olduğunu bilmiyorum.

Bir zamanlar vicdanını rehber edinmenin iyi insan olmaya yetebileceğini düşünüyordum, iyi olmaya çabalamanın mükemmel olmayan iyi insan demek olduğunu sandım hatta bir parça daha ileri gittim iyiye yöneleni iyi saydım, yanıldığım ortada...

İyi niyetli insanlar da iyi insan tanımını karşılamıyor zannımca... iyi olmanın bir yaradılış hediyesi olmadığını savundum hep, şimdi "acaba" diyorum, saflık ve masumiyetten mi ibaret iyi insan? yine de içimden bir ses ısrarla "değil" diyor.

tüm bu değiller arasında ben "iyi insan" değilim, uzak eski günlerde öyle olduğumu düşünüyordum, günden güne her şey bulanıklaşıyor, muhtemelen o zamanlar da iyi insan değil safça bir çocuktum, içimde barındırdığım tüm kötü hislere rağmen iyilere tutunmaya çabalıyorum ve bu beni iyi insan yapmıyor.

eh be güzel insan, insan olsan yeter iyisi mi gerisini oluruna bırak desen, haklısın...



düşkün...

Oğlan bir kez daha yataktan düştü, tutamadım, bu kadar yüksek bir yerden ben yanındayken üçüncü düşüşü... "çocuk düşe kalka büyür" bu doğru ama her düştüğünde kendini kötü anne gibi hissedip canının ondan çok daha fazla yanmasını engelleyemiyorum, korumacılığı elden bırakmazsan çocuğun ne emeklediği var ne yürüdüğü daha da mühimi pamuklar içinde yetişmiş çocuğun kendine güveni ve hayata karşı sağlam durabilme ihtimali yok, iki  ucu keskin kılıç... kısıtlanan çocuk huysuzlaşıyor, habire kucaktaysa tembelleşiyor, uzun vadede çocuğu tepe taklak eden bunca yanlış yapılıyorken son olaya bakıp "çocuğa bakamıyor" damgası vuracaklar bundan eminim, içim sıkılıyor.

7/30/15

Stres topu

Annelik harika bir olay, şu ayrılıklar olmasaydı... Her daim birlikte olsak muhtemelen "mola" istiyor olacaktım, şu an işi bırakmak istiyorum.

Oldukça rahat bir iş ortamında pek çok kişinin bu rahatlıktan rahatsızlığı eşliğinde çalışıyorum, hafifleyen işlerime saygım kalmadığı gibi kendimle de savaş halindeyim, rahat batıyor olabilir, bünyem alışamadı halen... Yine de fazladan sorumluluğu da göze alamadığımı itiraf etmeliyim, çoluk çocuk evde sabır ve enerji bekler.

Dördüncü üniversite yolda... Meslek değiştirmek yerine işimde iyi olmayı deneyebilirim ama altından kalkabileceğime artık hiç güvenim yok... Biri benden sorumluluk almamı isterse elimden geleni yaparım velakin ben talep etmişsem o işin detaylarında kaybolup en dipte bile tek düşündüğüm işin sonunu getirebilmek oluyor, boğulduğum oldu, düze çıktığımda içimde ne var ne yoksa boşaltmak isteyeceğim kadar mide bulantısı çektiğim de...

İçimdeki tüm çirkin duyguları silip atmak istiyorum, olmuyor.

6/22/15

sütlü nuriyeler günü

birkaç gün önceydi, gecenin bir vakti oğlan düştü, onunla ağladım... ertesi gün iş çıkışı bir kadının ayağı kaydı düştü merdivenden, arkadaş güldü, ben tökezledim, düşsem ne gülerdi ya...

Ramazan maneviyatı oruçsuz çıplak ve cılız, çoğunlukla herhangi bir günmüş gibi geçip gidiyor, bebe emdiği için tutamıyorum, çöpe giden sütleri görünce; iş yerinde harcadığım zamanlar, zorluklar, üstüne oruçsuzluk sonucundaysa dökülüp giden biberonlar, boşuna diyorum, boşu boşuna...



5/06/15

duvara bakan pencere...

yandaki fotoğraf çekildiğinde henüz okula gitmiyordum, annem ardı ardına babasını ve kocasını kaybettiği için dağılmış, biz tabi bakımsız ve sefil... o pencere senin bu duvar benim tırmanıp balkon demirlerinde yürüdüğümü hatırlıyorum hayal meyal...

iş arkadaşım yandaki fotoğraf için "aaa tam köylü kızı" dedi, daha önce "Adanalılar çingen olur ya" cümlesi kullanmış bir insan evladı olarak iltifat etmek istedi zannımca... "ben hiç köyde yaşamadım aslında" falan diye geveledim ağzımda... çiçekli donum ve iyice küçülüp tunik görünümüne bürünmüş elbisemle sefil göründüğümü inkar etmiyorum ama benim dönemimde yokluk çokmuş, annem kendi dikerdi kıyafetlerimizi... okuma yazması bile olmayan bir köylü kızıdır kendisi, evet.

Köylü kızına benzetilmeye gocunmuyorum, annemin kıyafetlerimi dikmesine de bayılırdım hatta kendim dikmeye de heves ederdim, halen dikiş makinesinin sesi heyecanlandırır beni... esasen bozulduğum şey "tavır" ve içinde taşıdığı küçümsemenin su götürmezliği... köylü kızı olsam ne çıkar yahu...

geçen sene gittiğim doktor mesleğimi sordu "filanca web sitesinde içerik editörüyüm" dedim, "hiç içerik editörü tipi yok sende" dedi, iş yerinde 20 küsür kişiden hiç birinin tipi diğerine benzemiyor ama varmış öyle bir "tip", nasıl şeyse o artık... mezun olduğum üniversiteyi söylediğimde "atıyosun" bakışı geliyor genelde, elimde kallavi bir kitap görenlerde ayrı hayret... 'şu olan bu olamaz'ın yasası var da ben mi bilmiyorum ki acaba?...

yakıştıramama nedenleri belli aslında, insanlar ezeldendir fistanı içindekinden âlâ görüyor.

değil kendime hiçbir şeye güvenim yok, ezik görüntümden egoyu kuvvetlendiren ünvanlar, tavırlar, haller beklenmiyor, doğrudur; ama lütfen şu ön yargılar her fırsatta fütursuzca ortalığa salınmasın, lütfen.


.





4/28/15

Kuzu

Oğlumu oyun oynarken izlemeye bayılıyorum, bazen orada olduğumu unutuyor, neden sonra bana bakıp yanında görünce atılıyor boynuma, kucağıma oturup kendince çıkardığı seslerle oyuncağı kurcalamaya devam ediyor. Arada parmak uçlarıyla yüzüme dokunuyor, saçlarıma, kulaklarıma, normalde de güzel ama olağanüstü oluyor işte o zamanlar... Banyo yaparken köpüklerle sürekli savaş halinde, suya girmekten çok sudan çıkmak olay oluyor hep, kıyafetleriyle köpüklere dalmışlığı var defalarca...annelik güzel şey vesselam... Rabbim korusun onu tüm kötülüklerden, bizim hatalarımızdan, dünyanın kirli rütuşlarından...

4/24/15

sınav zamanı

ufak tefek her şeyi kafayı takmaya başladığımda çok çok ama çok daha büyük dertlerle karşılaştım, tam 'atlattık, şükür' derken o koca koca dertler yeniden geliyor gündeme...

eşim işinden istifa etmiş, iş yoğunluğu nedeniyle hazirana kadar devam edecek çalışmaya ama işsizliğin cenderesindeyiz yine, üstelik bu sefer ağzını bıçak açmıyor, suçluyor mu suçluluk mu duyuyor, bu olanlarla ilgili ne düşünüyor bilmiyorum ama bu suskunluğun hayra yorulacak yanı olmadığının pekala farkındayım.

işimden yana da çekindiğim bir dönemdeyim, çok rahat çalışıyorum ve bu benim adıma pek artı sayılmaz, gözden rahatça çıkarılabilecek pozisyonda olduğum kesin, haziran sonunda ikimiz de evdeyiz gibi görünüyor.

kendimi onun yerine koymaya çalışıyorum ama ne kadar farklı iki insan olduğumuz bir kez daha ortaya çıkıyor; ağzımı açtığımda iyi bir cümle kursam bile incitiyorum onu sanki, çünkü zannımca  onun gözünde ben ve oğlumun varlığı başlı başına sorun ve sorumluluk demek... onun "hiç evlenmemeliydim" diye beyninde bağıran sesi duymak hiç de zor değil...

çocuğum benim gibi babasız büyümesin istiyorum ama nasıl korunur dengeler sarsılmadan? işleri oluruna bırakıyorum, hayırlısı...